“Hangi amel daha faziletlidir?” diye soran birine, “Vaktinde kılınan namazdır.” cevabını vermiş,280 bir başkasının sorusuna da, “Allah’a iman ve onun yolunda cihad.” karşılığını vermiştir.281 Dolayısıyla Hz. Peygamber’in aynı soruya verdiği farklı cevaplar çelişki olarak görülmemelidir.
Hadislerdeki Tedrîcîlik İlkesini Dikkate Almak
Hz. Peygamber, hidayet elçisi olarak gönderildiği toplumda iyiliği hâkim kılmak ve kötülükleri ortadan kaldırmak için bir yöntem olarak tedrîcîliği esas edinmiş ve insanlara ilâhî hükümleri aşama aşama tebliğ etmiştir. Kur’ân-ı Kerîm’in yirmi üç yılda âyet âyet ve sûre sûre olarak inmesi282 de tedrîcîlik ilkesinin bir sonucudur. Gerek Kur’an’ın gerekse Hz. Peygamber’in, doğrudan muhatap oldukları toplumdaki yerleşmiş inanç ve uygulamalara karşı en önemli tavrı, seçici davranıp onları toptan reddetmemesidir. İslâm, söz konusu toplumun itikadî, hukukî, ahlâkî ve kültürel yapısını bir gerçeklik olarak kabul etmiş ve bu yapıdaki yerleşik inanç ve uygulamaların bir kısmını aynen kabul ederken bir kısmını ta’dil cihetine gitmiştir. Bazısını karşısına alıp mücadele ederken bazısı ile mücadeleyi tedrîcîlik gereği kademe kademe yapmıştır.
Vahyin muhatabı olan insanların yeni dinin öğretilerini anlamalarını, kabullenmelerini ve hayata tatbik etmelerini kolaylaştırmak gibi hikmetleri olan tedrîcîlik; namaz, oruç ve zekât gibi ibadetlerden içki, zina, kumar ve faiz gibi yasaklara ve nikâh ve talâk gibi toplumsal düzenlemelere kadar pek çok konuda izlenilen bir üslûp olmuştur. Bu üslûbun önem ve işlevini Hz. Âişe şöyle ifade etmiştir:
“Kur’an’dan ilk olarak içinde cennet ve cehennem zikrolunan mufassal sûreler nâzil olmuştur. İnsanlar İslâm konusunda bilinç sahibi oldukları zaman ise helâl ve haram âyetleri nâzil oldu. Eğer ilk önce “İçki içmeyin.” yasağı inseydi, insanlar, “Biz asla içkiyi bırakmayız!” derlerdi. Eğer ilk önce “Zina etmeyin.” yasağı inmiş olsaydı, insanlar, “Biz zinayı asla bırakmayız!” derlerdi.”283
Hz. Peygamber Muâz b. Cebel’i Yemen’e gönderirken ona tedrîcîlik ilkesini elden bırakmamasını şu sözlerle ifade etmiştir: “Sen kitap ehli olan bir topluluğa gidiyorsun. Onları, ‘Allah’tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed’in O’nun peygamberi olduğuna şehâdet etmeye’ çağır. Eğer bunu kabul ederlerse izzet ve celâl sahibi olan Allah’ın her gün ve gecede kılınan beş vakit namazı onlara farz kıldığını bildir. Bunu da kabul ederlerse Allah’ın zenginlerden alınıp fakirlere