her bid’at dalâlet ve her dalâletin insanı götürdüğü yer cehennem”331 hadisi ile eleştirilmiştir.
Hz. Peygamber’in sünnet-i seniyyesi, asr-ı saadeti sürekli olarak şimdiki zamana taşımanın adresini ifade eder. Zira sünnet tarihte kalan ve böylece mazi olmuş bir şey değildir. Sünnet ve hadisin, özünde yatan evrensel ilkeleri bakımından tarih üstü bir özelliği vardır. Sünnet-i Nebeviyye bilhassa siyasî, sosyal ve kültürel çöküş ve çözülme zamanlarında kurtuluş hareketlerinin ana malzemesi olmuştur.332 Sarsıntı ve çöküşün sebepleri sadece inançların zayıflamasında aranmış, inançların zayıflığı ise yirmi üç yıl süren saadet döneminin saf ve berrak düşüncelerinin kaybolmasına bağlanmıştır. Her çöküş anında yeniden yükselebilmek asr-ı saadete dönüşe bağlanmış ve bu durumda yapılacak tek şeyin, Hz. Peygamber’in yaşadığı zaman dilimini ve bu zamana hâkim olan hayat tarzını yeniden keşfederek, o saf ve berrak inancın ana ilkelerini yeniden hayata geçirmek olduğu düşünülmüştür. Hz. Peygamber’i ve yaşadığı saadet asrını keşfetmenin yolunun ise, onun söylediklerini ve yaptıklarını yani hadislerini ve sünnetini yeniden ihya etmekten geçtiği kabul edilmiş, bu da asr-ı saadetin yaşayan belgeleri olan sünnet ve hadisin önemini artırmıştır. Bu bağlamda sünnet ve hadis, asr-ı saadeti sürekli şimdiki zamana taşıma gayretini ifade etmiş ve başlangıç döneminden uzaklaşan ümmeti kaynaştıran bir araç vazifesi görmüştür.
Aslında ilâhî vahiy ile nebevî sünnet birbirinden ayrı olarak değerlendirilemez. Kur’an gerekçe gösterilerek sünneti toptan reddetme tavrının ilmî ve ahlâkî bir temeli yoktur. Sünneti yüceltme adına Hz. Peygamber’i beşer üstü bir konuma yükseltme gayreti de makbul ve muteber görülemez.
ii. Hz. Peygamber’in Evrensel Rehberliğini ve Örnekliğini Bilmek
Vahiy kaynaklı ilâhî öğretiler ile beşerî düşünce ve sistemler arasındaki en temel farklardan biri, ilâhî öğretilerin nazariyeler üzerine değil, peygamberlerin örnek uygulama ve yaşantıları üzerine bina edilmiş olmalarıdır. Yüce Allah, insanlığa gönderdiği vahyi sayısız yollarla bildirip açıklayabilirdi; ancak bir insanın dini bizzat yaşayarak insanlara göstermesini (şâhid-şehîd )333 uygun görmüştür. Bu sebeple peygamberin sadece sözlü ifadeleri değil, dinin tatbiki sadedinde sergilediği örnek fiilleri, tutum, tavır ve davranışları da o peygambere inananlar için hayatî ehemmiyet arz eder. Kur’ân-ı Kerîm’in bildirdiğine göre müminler onun sözlerine uymakla