Öte yandan Hz. Peygamber’in vefatından sonra hangi fiilinin bizim için ne derece örneklik teşkil ettiği hususu sahâbeden itibaren tartışılmaya başlanmıştır. Bu hususta sahâbe arasında iki farklı temayül ortaya çıkmıştır: Abdullah b. Ömer’in de aralarında bulunduğu bazı sahâbîler, Hz. Peygamber’in her hareketini taklit etme eğilim ve gayreti içindeyken,352 Hz. Âişe ve İbn Abbâs’ın aralarında bulunduğu diğer bazı sahâbîler ise sünneti sadece örneklik teşkil eden fiillere tahsis etmiştir. Ancak Hz. Peygamber’in fiilleri ile ilgili sahâbe döneminde yapılan tartışmalarla, sonraki dönemlerde meydana gelen tartışmalar arasında önemli bir farka burada dikkat edilmelidir. Sahâbe döneminde yapılan tartışma, bir fiilin bağlayıcı olup olmadığı yahut ne derece bağlayıcı (vücûb, nedb, ibâha ) olduğu değil, o fiilin sünnet olup olmadığı ile ilgilidir. Oysa sonraki dönemlerde Hz. Peygamber’in bütün fiilleri peşinen sünnet adını alacak ve hangi sünnetin bağlayıcı hangisinin bağlayıcı olmadığı tartışılacaktır.353
Hz. Peygamber’in fiil ve davranışlarını anlamaya çalışırken ve değerlendirirken yapılması gereken ilk iş, onun hem bir insan olduğunu, hem de ilâhî vahye mazhar olan bir peygamber olduğunu göz önünde bulundurmaktır.
Peygamber olarak yaptığı davranışları, sahâbeden itibaren iki kısma ayrılmıştır: Biri, vahye dayanarak yaptıkları; diğeri ise kendi re’y ve ictihadı ile işledikleridir. Sahâbenin, zaman zaman Hz. Peygamber’in yaptığı işin ilâhî vahyin yönlendirmesiyle mi yoksa kendi ictihadıyla mı yaptığını sorma cihetine gittiğine daha önce dikkat çekilmişti.354
Aynı şekilde bir insan olarak kendisinden sâdır olan fiiller de iki kısma ayrılır: iradesinin dışında gerçekleşenler ve iradesi ve seçimi dâhilinde meydana gelenler. Sevmek ve hoşlanmak, kızmak ve nefret etmek, sevinmenin coşku, üzülmenin çöküntü getirmesi, hastalığın elem vermesi, tatlı ve hoş yiyeceklerin ağızda tat bırakması, çoğu kez insanın iradesi dışında meydana gelen fıtrata bağlı sonuçlardır. Binaenaleyh, Hz. Peygamber’in helva ve balı sevmesinin,355 soğuk ve tatlı içeceklerden hoşlanmasının356 yahut kına kokusundan hoşlanmamasının357 teşriî bir yönü yoktur. Usulcülerin buna en çok verdiği örnek keler etidir. Keler eti, Resûlullah’ın hoşlanmadığı bir yiyecektir. Nitekim sahâbe onu bu hususta örnek almamış, hatta Hâlid b. Velîd bu eti Hz. Peygamber’in sofrasında yemiştir.358
İnsanın iradesi ve ihtiyarı dâhilinde meydana gelen cibillî hareketler de böyledir; yemek, içmek, yatmak, oturmak, tedavi olmak gibi.