Câhiliye toplumunun fertleri, zamanın hayat hakkında belirleyici olduğu inancına o kadar sarılmışlardı ki, Hz. Peygamber"in onlara bahsettiği “ölümden sonraki hayat” düşüncesini, “zamanın önünde hiçbir şeyin duramayacağı” düşüncesiyle çürütmeye çalışmışlardı. Kur"an onların bu tavrını “O bir şairdir; onun, zamanın felâketlerine (raybe"l-menûn) uğramasını bekliyoruz mu diyorlar?” 8 şeklinde bir soruyla ifşa etmektedir. Câhiliye Araplarının bazen “dehir”, bazen “raybe"l-menûn” gibi adlarla sanki mücessem bir varlık olarak algılayıp, tıpkı putları gibi ilâhlaştırdıkları zaman fikrine karşılık Kur"an, bir süreye kadar faydalanma (metâ" ilâ hîn ), belirlenmiş bir vakit (ecel-i müsemmâ ), mühlet ve müddet verme (imhâl ve müddet ) gibi kelimelerle farklı bir zaman kavramı oluşturmaktadır. Böylece zaman, gerçekte izafi, belirlenmiş ve Allah"ın koyduğu diğer kâinat yasalarıyla beraber bir bütünlük içinde anlam ifade eden bir kavrama indirgenmektedir.
Zaman olgusu, aslında her devrin anlaşılması zor konularından biri olarak çeşitli boyutlarıyla tartışılagelmiştir. İslâm geldikten sonra bir bedevînin Allah Resûlü"nün yanına varıp “İslâm"ın bir sonu var mı?”9 diye sorduğu soruda bile, üstü örtülü biçimde zamanın son bulup bulmayacağına dair bir istifham sezilebilir. İslâm, zaman kavramını gündelik hayatın bir parçası yaparak, dünya hayatında geçirilen zamanın geçiciliğini ısrarla dile getirmiştir. Kur"an"da Asr sûresinde asra ve zamana yemin edilerek, insanın zaman karşısında hüsranda olduğunun ancak bunun istisnaları bulunduğunun söylenmesi, câhiliye Araplarının zamana karşı yok oluş içinde oldukları şeklindeki düşüncelerinin aksine, insanların dünya hayatında süresi belirlenmiş olan zamana karşı hüsrandan kurtulabileceklerine kapı aralamaktadır. Zira bu süre iyi kullanıldığı takdirde, yerini mutlu bir âhiret hayatına bırakabilir. Bu çerçevede aynı sûrede inanç, salih amel, hakkı tavsiye ve sabrı tavsiye, zamana yenik düşmemek için önerilen bir formül olarak insanlığa sunulmuştur. Bu formül, insanoğlu için dünya hayatında geçirdiği zamanı “tanınmış bir mühlet”10 olmaktan çıkarıp, “ebedî” kalınacak cennet bahçelerine taşıyacaktır. Şu kadar var ki, dünya hayatını iyi değerlendiremeyen, inançsızlık ve günah batağına saplanan insanlar, iddia ettikleri gibi bir yok oluşla karşılaşmayacaklar, fakat âhirette karşılaşacakları can yakıcı azaba katlanmaktan bir kaçış olarak yok olmayı arzulayacaklardır.11
Zamanın izafiliği yani kesin ve mutlak olmayıp, şartlara göre değişebilir olduğu fikri, âyet ve hadislerde çarpıcı biçimde gözler önüne serilmektedir.