On üç sene süren çeşitli baskı, tehdit, işkence ve boykotlar neticesinde Hz. Peygamber, aldığı ilâhî emirle,1 Medine"ye hicret etmiş, günlerdir büyük merakla yolu gözlenen bu Kutlu Elçi"nin gelişi hicret yurdunda bayram havası estirmişti. Öyle ki, Allah Resûlü"nü karşılama heyecanıyla kadınlar ve erkekler evlerin damlarına çıkmış, çocuklar ve hizmetçiler yollara dökülmüş,2 özlemle bekledikleri Resûlullah"ı bağırlarına basmışlardı. Sıcak ve coşkulu bir karşılanmanın ardından, Allah Resûlü"nün ilk işi bu yeni Müslüman yurdunda yapılacak olan mescidin yerini tayin etmek olmuştu.
Allah"ın Sevgili Elçisi, hem mescidin yapılacağı mekânı hem de misafir olarak kalacağı evi belirlemek üzere devesi Kasvâ"yı serbest bıraktı ve onun, üzerine çöktüğü, hurma serip kurutulan düzlük bir alanı mescit yapımı için uygun buldu. Neccâroğulları"ndan Sehl ve Süheyl adındaki iki yetim gence ait olan bu yeri, bedelini ödemek suretiyle satın aldı.3 Arazi, inşaat yapımı için uygun hâle getirildi, hurma kütükleriyle kurulan kapının iki cephesine kerpiçten duvarlar örüldü,4 kıblesi Mescid-i Aksâ"ya doğru olan mescide giriş için üç kapı belirlendi.5 Sahâbe olanca gücüyle çalışıyor, Hz. Peygamber de onlara yardım ediyordu. Büyük çabalar sonucunda, Mescid-i Nebevî olarak bilinen Hz. Peygamber"in mescidi dualar ve şiirler eşliğinde tamamlanmış oldu.6
"Mescit" sözcüğü "tevazu ile eğilmek" anlamındaki secde etmek kelimesinden türeyen ve "secde edilen yer" mânâsını ifade eden bir isimdir. Kur"ân-ı Kerîm ve hadislerde Müslümanların ibadet mekânları "mescit" olarak anılmıştır ki, bu adlandırma oldukça manidardır. Zira Allah Resûlü, “Kulun, Rabbine en yakın olduğu an, secde ânıdır.” 7 sözüyle Müslüman"ın ibadetinde secdenin ayrıcalıklı bir yeri olduğunu bildirmiştir. Daha sonraları içinde cuma namazı kılınan ve hutbe okunan daha büyük mescitlere, cemaati bir araya toplayan mânâsında "el-mescidü"l-câmi" denilmiştir. Ülkemizde zamanla, bu tamlamanın "cami" kısmı tek başına kullanılarak yaygınlık kazanmış, "mescit" ismi ise müstakil olmayan, çok daha küçük ibadethanelere has kılınmıştır. İslâm dünyasının geri kalanı ise "mescit" ismini benimsemiş, Müslümanların en kutsal mekânları olarak bilinen Mescid-i Harâm, Mescid-i Aksâ ve Mescid-i Nebevî özel isimleriyle anılmaya devam edilmiştir.