hadiste, “Bir kimseye bir nimet verilir de onu (hayırla yâd ederek) dile getirirse, onun şükrünü yerine getirmiş olur. Eğer onu (kimseye söylemeyerek) gizlerse ona nankörlük etmiş olur.” ifadeleri yer almaktadır.24 Bu durum eşler söz konusu olunca daha fazla önem arz eder. Nitekim Peygamber Efendimiz (sav) bir hadisinde, Allah Teâlâ"nın, eşinin yaptığı iyiliğe teşekkür etmeyen bir kadının yüzüne bakmayacağını belirtmektedir.25 Kuşkusuz aynı durum eşinin verdiği emeğe, gösterdiği iyi niyete ve sunduğu hayra teşekkür etmeyen erkek için de geçerli olacaktır.
Yaratan"ını tanıyan her müminin, O"nun bahşettiği nimetlerin değerini bilmesi ve onları kendisine karşılıksız vereni hatırlaması kulluk bilincinin gereğidir. Dolayısıyla inanan kulun üzerine düşen görev, bu nimetleri kendisine nasip eden Yüce Allah"a karşı hamd ve şükür vazifesini her zaman yerine getirmesidir. Hz. Peygamber hangi malın hayırlı olduğunu öğrenip hayırlı mal edinmek istediğini ifade eden Hz. Ömer"e, mal yerine, “şükreden bir kalp, zikreden bir dil ve âhiret hususunda yardımcı olacak imanlı bir eş” edinmesini tavsiye etmiştir.26
Şükür, insanı yaratılış gayesinden uzaklaşmaya karşı korur. Çünkü insan, zenginliğe eriştiğinde ya da güç kazandığında zalimleşme, zorbalaşma, vicdansızlaşma eğilimindedir. Kendisine sunulan nimetleri ve imkânları Allah"ın bir lütfu olarak göreceğine, hep kendisinin elde ettiğini düşünmeye başlar. Bu aşamada şükrün yerini nankörlük hatta inkâr tavrı alır. Mayasında mal ve dünya sevgisi olan insanın, konumu yükseldikçe, varlığı arttıkça Rabbine karşı şükrü de artması gerekirken, nankörlüğü artar. “İnsan Rabbine karşı çok nankördür.” 27 Kendisini yeterli gördüğü için azgınlık eder.28 İşte bütün çeşitleriyle yerine getirilen şükür, bu kulluk bilincini muhafaza eder.
“Yiyip şükreden kimse sabrederek oruç tutan kimse gibidir.” buyuran Peygamber Efendimiz,29 müminin, varlıkta şükrederek, darlıkta ise sabrederek kazançlı çıkacağını belirtmiştir.30 Musibete uğrayınca sabreden, nimet verilince şükreden, kendisine haksızlık yapılınca affeden ve kendisi haksızlık yapınca da istiğfar eden müminlerin, korkudan emin olan ve hidayete erişmiş kimseler olduğu müjdesini vermiştir.31
Sayısız nimetin kendisine bahşedildiği insan, aldığı ve verdiği her nefeste, işittiği her seste, gördüğü her şeyde, tattığı her lezzette, dokunduğu her nesnede, kavradığı, idrak edebildiği her gerçekte bu kabiliyetleri kendisine veren Allah"ı anmalı, kendi âcizliğinin farkına varmalı ve kendisine