Vahiy kâtiplerinden Hanzala el-Üseyyidî bir gün Medine"de dolaşıyordu. Hz. Ebû Bekir es-Sıddîk ile karşılaştı. Hâlini hatırını soran Hz. Ebû Bekir"e, “Hanzala münafık oldu!” karşılığını verdi. Hz. Ebû Bekir, “Fesübhânallâh! Ne diyorsun!” deyince Hanzala içini dökmeye başladı: “Allah Resûlü"nün yanındayken, o bize cenneti, cehennemi o kadar canlı bir şekilde hatırlatıyor ki sanki gözlerimizle görmüş gibi oluyoruz. Efendimizin yanından ayrıldıktan sonra hanımlarla, çocuklarla, iş güçle uğraşmaktan (onun anlattıklarını) unutuveriyoruz.” Hz. Ebû Bekir, “Allah biliyor ya, biz de bu durumu yaşıyoruz.” dedi. Aynı dertten muzdarip bu iki sahâbî, hâllerini bildirmek üzere Allah Resûlü"nün yanına gittiler. Hanzala, kendisinden duyduğu şüpheyi, “Münafık oldum.” diyerek bu kez Peygamberimizin huzurunda dile getirdi. Efendimiz (sav), “Bu da ne demek oluyor?” diye sorunca Hanzala, Hz. Ebû Bekir"e söylediklerini tekrarladı: “Ey Allah"ın Resûlü! Senin yanındayken bize cennet ve cehennemi öyle anlatıyorsun ki sanki gözümüzle görüyoruz. Yanından ayrılınca hanımlarla, çocuklarla, iş güçle uğraşmaktan (anlattıklarını) unutuveriyoruz.” Bunun üzerine Resûl-i Zîşân, “Bu canı bu tende tutan Allah"a yemin ederim ki, benim yanımdaki ve ibadet ederkenki hâliniz sürekli devam edecek olsaydı, melekler evlerinizde, yollarınızda karşınıza çıkıp sizinle selâmlaşır, elinizi sıkarlardı. Gel gör ki, yâ Hanzala! (İnsan bu!) Bazen öyle, bazen böyle!” Efendimiz (bu son sözünü) üç defa tekrarladı.1
Hz. Peygamber"in, ashâbıyla birlikte bulunduğu ortamlarda huşû zirveye ulaşıyordu. Ashâbı Allah Resûlü"nü öyle bir vakar ve sükûnetle dinliyorlardı ki onları görenler, sanki başlarında ürkütüp kaçırmaktan korktukları kuşlar var sanırdı.2 Allah Resûlü, bu huşû hâlinin ve hissettikleri derin duyguların onun yanından ayrıldıklarında yok olduğunu söyleyerek endişelenen ashâbına hem huşûun mükâfatını bildirmiş hem de bu hâli sürekli muhafaza etmenin zorluğuna işaret etmişti.3 Zira sürekli Allah"ı anmasına rağmen4 kendisinin dahi zaman zaman kalbinin perdelendiği oluyor ve hemen O"na istiğfarda bulunarak5 bu durumu telâfi etmeye çalışıyordu.
Sessiz ve sakin durmak, tevazu göstermek, boyun eğmek gibi anlamları olan “huşû” kavramı,6 insanın Cenâb-ı Hakk"ın huzurunda tevazu