Yakın akrabalarını uyar." emri1 gereğince gizli davet dönemi bitmiş ve Resûlullah İslâm"ı açıktan tebliğe başlamıştı. Onun bu davetine müşriklerin ilk tepkisi kendisini yalancılıkla,2 mecnunlukla suçlamak3 ve onunla alay etmek olmuştu. Ancak zamanla Resûlullah"a tâbi olanların sayısı artmaya başlamış ve bu durum müşrikler için tahammül edilemez hâle gelmişti. Bütün düzenlerini alt üst eden bu dinin daha fazla yayılmasına engel olmak için Mekkeliler hemen harekete geçmeye karar verdiler.
Önce sözünü dinler ümidiyle kendilerinin de sevip saydıkları ve önem verdikleri Hz. Peygamber"in amcası Ebû Tâlib"le görüşüp yeğenine, putlarına ve kendilerine hakaret etmekten vazgeçmesi ve davet ettiği dinden dönmesi için nasihat etmesini istediler. Hz. Peygamber"i himayesinde bulunduran Ebû Tâlib durumu yeğenine anlattı, “Bana da, kendine de acı. Gücümün yetmeyeceği işleri bana yükleme!” diyerek bu davasından vazgeçmesini istedi. Resûlullah, amcasının bu isteğine —kendisine yardım etmekten vazgeçeceğini düşünmesine rağmen— davasında kararlı olduğunu gösteren şu cevabı verdi: “Ey amca! Allah"a yemin olsun ki bu davamı terk etmem karşılığında sağ elime güneşi, sol elime de ayı koysalar, Allah dinini güçlendirinceye veya bu yolda canımı verinceye kadar asla bundan vazgeçmeyeceğim.” Onun bu kararlılığını gören Ebû Tâlib, bildiği yolda devam etmesini ve kendisinin de ona destek olacağını söyleyerek yeğenini teselli etti.4
Ebû Tâlib"le olan bu görüşmelerinden olumlu bir sonuç alamayan müşrikler, Resûlullah"a ve Müslümanlara karşı çeşitli hakaret, eziyet ve işkenceler yapmaya başladılar. Bir defasında Resûlullah (sav) Kâbe"nin gölgesinde dinleniyordu. Müşriklerin işkencelerine maruz kalan ashâbından Habbâb b. Eret ve arkadaşları onun yanına gelerek, “Ey Allah"ın Resûlü! Bizim için Allah"tan yardım dileyemez misin? Bunların zulmünden kurtulmamız için Allah"a dua edemez misin?” demişlerdi. Bunun üzerine Resûlullah onlara davalarından vazgeçmemeleri ve sebat göstermeleri için şöyle buyurdu: “Sizden önceki ümmetler içinde öyle (mazlum) kişiler vardı ki müşrikler tarafından yakalanır, onun için yerde bir çukur kazılır, o kişi o çukurun içine gömülürdü. Sonra büyük bir testere getirilir, onun başı üzerine konulurdu