Sevgili Peygamberimiz, ashâbından fazilet sahibi, cömert, iyiliksever, İslâm"ın yayılması için çaba sarf eden ve yaptıkları iyi işler toplumda herkesçe bilinen kimselere zaman zaman övgü ve iltifatlarda bulunmuştur. Bir defasında ashâb-ı kirâm Resûlullah ile birlikte bir yerde konaklamışlardı. Hz. Peygamber önlerinden geçen insanların kim olduğunu soruyor, ardından da onun hakkında düşüncelerini söylüyordu. Ebû Hüreyre, geçenlerden birinin Hâlid b. Velîd olduğunu söyleyince Allah"ın Elçisi, “Hâlid b. Velîd, Allah"ın ne iyi kuludur. O, Allah"ın kılıçlarından bir kılıçtır.” buyurdu.7
Aynı şekilde Allah Resûlü, Hz. Ebû Bekir,8 Hz. Ömer9 ve daha pek çok sahâbî ve bazı kabileler10 için iltifat içeren sözler söylemişti. Onlara iltifatlarını yaparken İslâm"ı yaşamaları, dinî gayretleri, İslâm"a, Müslümanlara ve kendisine yaptıkları yardımlardan dolayı herkesin bilip gördüğü eylemleri zikrederek yapmıştır. Bu, hayrı özendirmek, takdir edilen iyi davranışları ve davranış sahiplerini örnek göstermek anlamına gelmektedir.
Övgüde istenmeyen husus, insanın herkesçe bilinmeyen yönleriyle ve özellikle kendisinde olmayan birtakım vasıflarla yüzüne karşı aşırı bir şekilde övülmesi ve bundan dünyalık bir karşılık beklenmesidir. Nitekim Resûlullah (sav), “... Biriniz kardeşini illâ methedecekse ve şayet onun öyle olduğu biliniyorsa, "Falanın şöyle olduğunu zannediyorum, Allah"a karşı kimseyi temize çıkaramam." desin.” buyurmuştur.11
İltifat ile dalkavukluk arasındaki ince çizgiye dikkat çeken Allah Resûlü, örnek alınacak davranışlar övülürken ve kişilere iltifat edilirken dalkavukluğa kaçılmasını, kişinin önünü kesen öldürücü bir darbe olarak takdim etmiş, şöyle buyurmuştur: “Birbirinizi (aşırı şekilde) övmekten sakınınız. Çünkü bu, (bir nevi) öldürmektir.” 12