üzülmüş ve öfkelenmiştir. Zira birine herhangi bir konuda hak etmediği hâlde öncelik ve ayrıcalık tanımak, haksız da olsa ona arka çıkmak anlamlarına gelen “iltimas”, adaleti ortadan kaldıran ve toplumsal huzuru bozan bir hastalıktır. İltimasın temelinde haksızlık ve zulüm vardır. Bu yolla bir kimseye hakkı olmayan bir iş verilmiş veya bir menfaat kazandırılmış olur. Yahut da başkasının hakkı gasp edilmiş olur. Nitekim Yüce Allah, “Kim iyi bir işe aracılık ederse, ondan kendisi için bir pay vardır. Kim de kötü bir işe aracılık ederse, onun için de buna denk bir pay vardır. Allah her şeyi gözetip karşılığını verir.” 6 buyurarak iyi işe aracılık edene sevap, kötü işe aracılık edene günah yazılacağını ifade etmiştir. Sevgili Peygamberimiz de hayırlı ve güzel işler için aracılık yapmayı teşvik etmiş, “Kim bir hayra vesile olursa, ona o hayrı işleyenin ecri kadar sevap vardır.” 7 buyurarak hayırlı işlerde aracı olanların sevap elde edeceğine işaret etmiştir.
Bununla birlikte İslâm, hakkı olmadığı hâlde bir şeyi elde etmek veya bir sorumluluktan kurtulmak için aracılar kullanmayı ve aracılık yapmayı yasaklamıştır. Zira bu takdirde başka birinin hakkını gasp etmek söz konusu olabilir. Bu da kul hakkı kapsamında değerlendirilir. Bu tür haksızlıklar sosyal hayatta veya kamu hayatında malların, hakların veya görevlerin dağıtımında yaşanabildiği gibi yargı alanında da gözlemlenebilmektedir.
İltimas ve adam kayırma gibi olayların en çok cereyan ettiği alanlardan biri yargı sahasıdır. Peygamber Efendimiz her konuda adaleti tavsiye etmiş, özellikle cezaların uygulanmasında iltimasa, adam kayırmaya, yakınları gözetmeye asla müsaade etmemiş ve ister yakın ister uzak olsun, hukukun herkese eşit şekilde tatbik edilmesini emrederek, “Allah"ın hadlerini (kanunî cezaları, size) yakın olan ve uzak olan herkese uygulayın. Sakın hiçbir kınayanın kınaması sizi Allah(ın hükmünü uygulama) hususunda alıkoymasın!” buyurmuştur.8 Efendimizin (sav) nezdinde akrabalık, şan, şeref, zenginlik gibi niteliklerin hiçbiri hakka tercih edilemez. Nitekim Kur"ân-ı Kerîm"de kişinin kendisi, ana babası ve yakın akrabası aleyhine de olsa şahitlik ederken doğruluktan sapmaması ve adaleti tesis etmesi emredilir.9 Hatta kin duyulan bir topluma dahi adaletle muamele edilmesi gerektiği belirtilir,10 ki bu da hukuk önünde hiç kimsenin imtiyaz sahibi olmadığını, aksine herkesin eşit olarak kabul edilmesi gerektiğini gösterir. Übey b. Kâ"b ile halife Hz. Ömer (ra) arasında görülen bir dava güzel bir örnektir. Übey, Hz. Ömer"in aleyhine davacı olmuş, ancak Hz. Ömer bu