kimselerin karşı çıkmasına rağmen Zeyd"in de Üsâme"nin de bu işe lâyık olduklarını bildirerek itirazları reddetmiştir.13
Daha ehil biri varken başkasını göreve getirenlerin Allah"a, Resûlü"ne ve bütün Müslümanlara hıyanet etmiş olacağını bildiren14 Kutlu Nebî, yöneticileri resmî görevlendirmelerde ehliyet ilkesine göre hareket etmeye çağırmış, kayırmak suretiyle bir kimseyi göreve getiren yöneticileri kınamıştır.15
Emaneti ehline vermek durumunda olan kimselerin sorumluluk duygusuyla hareket etmeleri gerektiği gibi; emaneti isteyen, yani görev talebinde bulunan kimseler de yapamayacakları bir görevi istememeli, verilse bile kabul etmemeli ve görevin getirdiği maddî ve mânevî sorumluluğu düşünmelidir. Zira İslâm, prensip olarak Makam, mevki arzusuyla görev talep etmeye sıcak bakmamış, ancak görevlendirmenin kişinin kendi isteğiyle değil de ehil ve güvenilir olduğu ilgili makamlarca tespit edilmesi ve kendisine görev tevdi edilmesi durumunda kabul edilmesi ilkesini benimsemiştir. İslâm"ın bu prensibindeki amaç, işin ehil kimselere verilmesini sağlamak ve bu konuda iltimas, torpil, adam kayırma gibi haksızlıkları önlemektir. Zira kişi, menfaat düşüncesiyle, ehil olmadığı hâlde bir göreve talip olabilir, göreve getirildiğinde de o işin hakkını veremeyebilir. Bir gün zühd ve takvasıyla şöhret kazanmış sahâbîlerden Ebû Zer el-Gıfârî, Allah Resûlü"nden kendisine yöneticilik görevi vermesini istemiş, bunun üzerine Peygamberimiz, “Ebû Zer! Sen zayıf birisin. Bu (görev) ise bir emanettir. Bu emaneti hakkıyla alan ve üzerine düşeni yapanlar müstesna, aslında bu görev kıyamet gününde bir utanç ve pişmanlık vesilesidir.” buyurarak görevin bir sorumluluk olduğunu ve onu hakkıyla yerine getirmeyenlerin âhirette pişman olacaklarını bildirmiştir.16
Ehil görülerek iş başına getirilen kimse Allah"ın yardımını görür ve işinde başarılı olur. Nitekim Allah Resûlü, talep etmediği ve aracılara başvurmadığı hâlde liyakatinden dolayı hâkimlik görevine getirilen kimseye, Allah"ın, doğru hareket etmesine yardımcı olacağını müjdelemiştir.17 Her ne kadar, “Görev talep edilmez, verilir!” şeklinde yaygın bir telakki var ise de Hz. Yusuf örneğinde olduğu üzere,18 halkın maslahatını gerçekleştirmeye muktedir bir kişinin yetenekleri gereği yapabileceği bir işi istemesinde herhangi bir sakınca görülmemiştir.
Sevgili Peygamberimiz (sav), hibe, ganimet ve miras gibi mal taksimlerinde de herkese hak ettiği ölçüde pay vermiş ve ashâbına bunu öğütlemiştir. Örneğin anne babalara, çocukları arasında yapacakları bağışlarda