Yüce Allah, “Kadınlar, oğullar, yük yük altın ve gümüş, salma atlar, davarlar ve ekinler gibi nefsin şiddetle arzuladığı şeyler insana süslü gösterildi. Bunlar dünya hayatının geçimliğidir. Oysa asıl varılacak güzel yer ancak Allah"ın katındadır.” 13 âyetiyle vurgular.
Allah Resûlü de Yüce Yaratıcı"nın belirttiği bu gerçeğin farkındaydı. Nitekim o, bir defasında ashâbına, “Âdemoğlunun iki vadi dolusu malı olsa üçüncü bir vadi daha arzu eder. Âdemoğlunun karnını ancak toprak doldurur. Allah tevbe eden kimsenin tevbesini kabul eder.” 14 ifadeleriyle bunu hatırlatmıştır.
İnsanoğlunun dünyaya karşı bu ilgisi ve sevgisi, hayatından en çok haz aldığı gençlik dönemine mahsus da değildir. Peygamber Efendimiz, “Âdemoğlu büyürken beraberinde şu iki şey de büyür: Mal sevgisi ve uzun ömür (dileği).” 15 buyurarak hayatın her safhasında dünyaya yönelik birtakım arzu ve istekler (şehvet) bulunduğunu ifade eder. İnsan küçüklüğünden itibaren çeşitli şeylere karşı ilgi duyar. Karşı cins, mal, mülk, şan, şöhret, mevki, makam gibi dünyevî menfaatler hayatın çeşitli dönemlerinde insanın karşısına çıkarak onu cezbeder. Allah Resûlü"nün tespitlerine göre insanın, bedeninin yaşlanmasına rağmen dünyaya karşı olan bu sevgi ve arzuları ihtiyarlamaz, bilakis yaşama ve mal sevgisi ömrünün sonuna dek hep diri kalır. Peygamber Efendimiz bunu şöyle ifade eder: “İhtiyarın kalbi iki şeyi sevme hususunda gençtir; yaşama sevgisi ile mal sevgisi.” 16
“İnsanlar, "iman ettik", demekle imtihan edilmeden bırakılacaklarını mı zannederler.” 17 buyuran Rabbimiz, kendilerinden öncekilerin imtihana tâbi tutulduğu gibi Müslümanların da imtihana tâbi tutulacağını,18 maddî ve ailevî nimetlerin birer imtihan sebebi olacağını ifade etmiştir.19 Bu imtihanda insandan, dünyanın gelip geçici, asıl ve ebedî hayatın ise âhiret hayatı olduğunun20 farkında olması beklenmektedir.
Daha önce yaşayan ümmetlerin dünya nimetlerine düşkünlükleri nedeniyle birbirleriyle çatışmış olmaları, Allah Resûlü"nü ümmeti adına endişeye sevk ediyordu. Nitekim O bu endişesini ashâbıyla da paylaşmıştı. Hatta Allah Resûlü kendi vefatından sonra ümmetinin İslâm"ı bırakıp tekrar şirke dönmeyeceğinden emin olduğu hâlde, “Vallahi ben vefatımdan sonra, sizin Allah"a şirk koşmanızdan değil dünya konusunda didişip çekişmenizden korkarım.” 21 buyurarak onların dünya nimetleriyle imtihanı konusunda korkmaktan kendini alamadığını ifade ediyordu. Çünkü o hem insan fıtratını iyi tanıyor, hem de geçmiş ümmetlerin bu konudaki tecrübelerini gayet iyi biliyordu