Hadislerle İslâm Cilt 4 Sayfa 99

Risâlet öncesinde Mekke"nin ahlâklı, dürüst ve içki içmeyen gençlerinden biri olan Osman b. Maz"ûn ile evlenmişti. Kocasıyla birlikte ilk Müslümanlar arasına girme şerefine ermişti. Mutlu bir evliliği, huzurlu bir yuvası vardı. Allah Resûlü ve ailesiyle samimi idi. Bu hanım Havle bnt. Hakîm"den başkası değildi. Havle bakımlı bir hanımdı. Süslenir, kınalar yakar, güzel kokular kullanırdı. Fakat günlerden bir gün üstü başı dağınık, kılık kıyafeti son derece özensiz bir hâlde Hz. Âişe"nin yanına gelmişti. Kendisini yakından tanıyan Hz. Âişe, onun bu durumuna şaşırarak sordu: “Bu hâlin ne?” Havle de, “Osman, ne dünyayı istiyor, ne de hanımını görüyor! Geceleri sabaha kadar namaz kılıyor, gündüzleri ise oruçla geçiriyor!” diye cevap verdi.

Hz. Âişe o sırada içeri giren Rahmet Elçisi"ne durumu anlatınca Allah Resûlü, hemen birini gönderip Osman"ı çağırttı. Gelince ona, “Ey Osman! Bizde ruhbanlık yoktur. Ben senin için güzel bir örnek değil miyim?” buyurdu.1 Sonra Allah Resûlü sözlerine şöyle devam etti: “Ey Osman, sen benim sünnetimden yüz mü çeviriyorsun?” Osman b. Maz"ûn;“Hayır, yâ Resûlallah! Vallahi, ben senin sünnetini istemekteyim.” diye cevap verdi. Bunun üzerine Allah Resûlü bu konudaki ölçüyü şöyle açıkladı: “Ben biraz uyurum, biraz da namaz kılarım. Bazen oruç tutarım, bazen de tutmam. Eşimle de beraber olurum. Allah"tan sakın ey Osman! Eşinin sende hakkı var, misafirlerinin sende hakkı var, nefsinin bile sende hakkı var! Şu hâlde bazen oruç tut, bazen tutma! Bazen namaz kıl, bazen de uyu!” 2

Kendilerinin daha çok ibadete ihtiyaçları olduğunu hatta bu yüzden dünyadan ve eşlerinden uzaklaşmaları gerektiğini düşünen âbid sahâbîlerden biriydi Osman b. Maz"ûn. Her yönüyle örnek olan Allah Resûlü, onlara bu konuda kendi uygulamasını hatırlatmıştı. Zira evlilik, helâl bir birliktelikti ve eşler arasında da riayet edilmesi gereken belli bir hak ve hukuk vardı. İbadette aşırıya giderek hanımların hakkı ihmal edilemezdi.

İnsanı, en mükemmel surette yaratan Allah, onun maddî ve mânevî her türlü ihtiyacını karşılayacak vasıtaları da var etmiştir. Bu ihtiyaçlardan birisi de cinselliktir. İnsanlarda cinsellik tabiî ve fıtrî bir gereksinimdir.

    

Dipnotlar

1 MA12591 Abdürrezzâk, Musannef, VII, 150

عبد الرزاق عن معمر عن الزهري قال : أخبرني عروة ابن الزبير قال : دخلت خولة ابنة حكيم امرأة عثمان بن مظعون على عائشة ، وهي باذة الهيئة ، فسألتها ، ما شأنك ؟ فقالت : زوجي يقوم الليل ويصوم النهار ، فدخل النبي صلى الله عليه وسلم على عائشة ، فذكرت ذلك له ، فلقي النبي صلى الله عليه وسلم عثمان ، فقال : يا عثمان ! إن الرهبانية لم تكتب علينا ، أفمالك في أسوة ؟ فوالله إني أخشاكم لله ، وأحفظكم لحدوده (1) ، قال الزهري : وأخبرني سعيد بن المسيب أنه سمع سعد بن أبي وقاص ، لقد رد رسول الله صلى الله عليه وسلم على عثمان التبتل ، ولو أحله له لاختصينا (2). HM26418 İbn Hanbel, VI, 226. حَدَّثَنَا عَبْدُ الرَّزَّاقِ قَالَ حَدَّثَنَا مَعْمَرٌ عَنِ الزُّهْرِيِّ عَنْ عُرْوَةَ قَالَ دَخَلَتْ امْرَأَةُ عُثْمَانَ بْنِ مَظْعُونٍ أَحْسِبُ اسْمَهَا خَوْلَةَ بِنْتَ حَكِيمٍ عَلَى عَائِشَةَ وَهِيَ بَاذَّةُ الْهَيْئَةِ فَسَأَلْتُهَا مَا شَأْنُكِ فَقَالَتْ زَوْجِي يَقُومُ اللَّيْلَ وَيَصُومُ النَّهَارَ فَدَخَلَ النَّبِيُّ صَلَّى اللَّهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ فَذَكَرَتْ عَائِشَةُ ذَلِكَ لَهُ فَلَقِيَ رَسُولُ اللَّهِ صَلَّى اللَّهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ عُثْمَانَ فَقَالَ يَا عُثْمَانُ إِنَّ الرَّهْبَانِيَّةَ لَمْ تُكْتَبْ عَلَيْنَا أَفَمَا لَكَ فِيَّ أُسْوَةٌ فَوَاللَّهِ إِنِّي أَخْشَاكُمْ لِلَّهِ وَأَحْفَظُكُمْ لِحُدُودِهِ

2 D1369 Ebû Dâvûd, Tatavvu’, 27.

- حَدَّثَنَا عُبَيْدُ اللَّهِ بْنُ سَعْدٍ حَدَّثَنَا عَمِّى حَدَّثَنَا أَبِى عَنِ ابْنِ إِسْحَاقَ عَنْ هِشَامِ بْنِ عُرْوَةَ عَنْ أَبِيهِ عَنْ عَائِشَةَ : أَنَّ النَّبِىَّ صلى الله عليه وسلم بَعَثَ إِلَى عُثْمَانَ بْنِ مَظْعُونٍ فَجَاءَهُ فَقَالَ : « يَا عُثْمَانُ أَرَغِبْتَ عَنْ سُنَّتِى » . قَالَ : لاَ وَاللَّهِ يَا رَسُولَ اللَّهِ ، وَلَكِنْ سُنَّتَكَ أَطْلُبُ . قَالَ : « فَإِنِّى أَنَامُ وَأُصَلِّى ، وَأَصُومُ وَأُفْطِرُ ، وَأَنْكِحُ النِّسَاءَ ، فَاتَّقِ اللَّهَ يَا عُثْمَانُ ، فَإِنَّ لأَهْلِكَ عَلَيْكَ حَقًّا ، وَإِنَّ لِضَيْفِكَ عَلَيْكَ حَقًّا ، وَإِنَّ لِنَفْسِكَ عَلَيْكَ حَقًّا ، فَصُمْ وَأَفْطِرْ ، وَصَلِّ وَنَمْ » .