Kerkere gibi, düşünmeden ganimet malından bir veya iki ayakkabı bağı alan bir kişi de biraz utanç biraz da pişmanlık içerisinde huzura gelerek, “Yâ Resûlallah! Bunu Hayber gününde almıştım.” diyebildi. Allah Resûlü de, “İşte ateşten iki ayakkabı bağı!” buyurarak bu davranışın vahim sonucunu dile getirdi ve ganimet gibi üzerinde kamu hakkı bulunan mallardaki haksız kazanç konusunda insanları uyarmış oldu.2
Müslüman olmayanlardan savaş yoluyla alınan her türlü mal, esir ve geliri ifade eden “ganimet”, Allah Resûlü döneminde ve öncesinde Arap toplumunda oldukça yaygın olan bir uygulamaydı. Özellikle câhiliye döneminde kabileler arası savaşların yaygınlığı, çapulculuk ve yağmacılık gibi faaliyetleri artırmıştı. Buna bağlı olarak da, saldırganlık, soygunculuk, hırsızlık ve gasbın olağan karşılandığı İslâm öncesi Arap toplumunda bedevîler, hak ve hukuka bağlı olmaksızın yağmaladıkları ganimetlerle geçimlerini temin ediyorlardı. İslâm"ın getirdiği hükümler neticesinde, ganimetin kendisine ve ümmetine helâl kılındığını bildiren Allah Resûlü,3 önceden yağmacılık olarak uygulanan ganimet paylaşımını yasaklayarak4 ganimetin mahiyeti, taksimi, kapsamı konusunda yeni esaslar koydu. Böylece, o dönemin şartlarında sosyal ve ekonomik anlamda büyük öneme sahip olan ganimet kavramı, Hz. Peygamber"in adalet ve hakkaniyet ilkelerini gözeterek koyduğu esaslar çerçevesinde, kamu malı olarak değerlendirilmek suretiyle daha da önemli hâle geldi.
Müslümanlar önemli sayılabilecek miktarda mal ve esirden oluşan ilk ganimeti Bedir Savaşı"nda elde ettiler. Buna bağlı olarak önce ganimetin Allah ve Resûlü"ne ait olduğunu bildiren,5 daha sonra da taksim edilmesini anlatan âyetler indirildi. Buna göre, ganimetin beşte biri Allah"a, Resûlü"ne, onun akrabasına, yetimlere, yoksullara ve yolda kalmışlara aitti.6 Allah Resûlü, ganimetle alâkalı bu esasları çeşitli vesilelerle ashâbına bildirmekteydi. Bir defasında kendisinin huzuruna gelerek onunla sürekli görüşme fırsatına sahip olmadıklarını, bu nedenle kendilerine açık emirler bildirilmesini isteyen bir heyete, kelime-i şehâdet, namaz, zekât ve orucun yanı sıra ganimetlerin beşte birini vergi olarak devlete vermeleri gerektiğini ifade etmişti.7
Dolayısıyla, İslâm ordusunun aldığı her ganimette, bu orduda savaşan askerlerle beraber, beşte bir oranında Allah Resûlü"nün ve muhtaç kimselerin de hakkı bulunuyordu. Böylece, her bir ganimet, içinde kamu malını barındırıyor demekti. Öte yandan fey gelirleri yani savaşsız olarak barış