şu müjdeyle teselli etmiştir: “Bir kul salih amel işlemeye devam ederken, hastalık veya yolculuk gibi bir engel onu bundan alıkoyarsa, sağlıklı ve mukim iken işlediği salih amel gibi kendisine sevap yazılır.” 26
Sıkıntı ve zorluklardan kurtulmak amacıyla da olsa insanlardan uzaklaşarak uzlete çekilmeyi dinimiz asla onaylamaz. Bu, bir nevi insanın yakınlarına, çevresine ve topluma karşı yükümlü olduğu sorumluluklardan kaçması anlamına gelir. Bazı sıkıntılarla karşılaşsa da mümin, ailevî ve toplumsal sorumluluklarını yerine getirmeli, iyiliği tavsiye ve kötülükten sakındırma görevini sürdürmelidir. Onun için Sevgili Peygamberimiz, “halk arasına girip de onların eziyetlerine sabreden müminin sevabının, onların arasına karışmayıp eziyetlerine sabredemeyen müminin sevabından daha fazla olacağını” bildirmiştir.27
Burada üzerinde durulması gereken bir husus da müminin musibetlerden hem dünyevî, hem de uhrevî hayata dönük dersler çıkarabilmesidir. Şayet yaşanan felâketlerde, insanların ihmalleri, tedbirsizlikleri veya dikkatsizlikleri gibi konular söz konusu ise, benzer musibetlere tekrar maruz kalmamak için ileriye dönük tedbirler alınmalı, aynı acılar tekrar yaşanmamalıdır. Trafik kazaları, deprem, sel baskınları gibi felâketlerin birçoğunda aynı acılar tekrar tekrar yaşanmakta ve maalesef ne insanlar ne de yetkililer yeterli tedbirleri almaktadırlar.
Aynı şekilde yaşanan felâketlerden mânevî anlamda da dersler alan insan her an çeşitli sıkıntılarla yüz yüze gelebileceğinin bilincinde olarak yaşamalı, bu gibi durumlara karşı ruhen hazırlıklı olmalıdır. Yaşadıklarından sonra insanın ne denli âciz ve fâni olduğunu, dünyanın ve dünyalıkların ne denli geçici olduğunu bilmeli ve ona göre bir hayat yaşamalıdır. Musibetler karşısında müminin sabrı, inancı daha da güçlenmelidir. İnancı, teslimiyeti ve tevekkül anlayışıyla mümin, yaşadığı musibetlerden hem maddeten hem de mânen güçlenerek çıkmayı başarmalıdır. Çünkü mümin, hem nimetlere şükretmesini, hem de musibetlere sabretmesini bilen insandır. Onun halis niyetle ve Allah"ın rızası doğrultusunda yaptığı her işi hayırdır. Nitekim Sevgili Peygamberimiz veciz üslûbuyla bunu şu şekilde ifade eder: “Müminin hâli ne hoştur! Her hâli kendisi için hayırlıdır ve bu durum yalnız mümine mahsustur. Başına sevinecek bir hâl geldiğinde şükreder; bu onun için hayır olur. Başına bir sıkıntı geldiğinde ona da sabreder; bu da onun için hayır olur.” 28