hırsızlık da yapsa Allah"ın tevbe kapısını daima açık tuttuğunu bilmelidir. Yeter ki kişi Allah"a olan iman ve inancını kaybetmesin, yaptığı hatanın büyüklüğünü anlayarak Rahmân ve Rahîm olan Rabbinden af dilesin. Zira Allah böyle samimi pişmanlıklar karşısındaki tavrını açıkça ifade etmektedir: “Kim bu haksız davranışından sonra tevbe eder ve durumunu düzeltirse şüphesiz Allah onun tevbesini kabul eder. Allah çok bağışlayıcı ve esirgeyicidir.” 33 Allah Resûlü de böyle içten davranışlar karşısında daima Müslüman"ın yanındadır ve onun maddî mânevî yardımcısıdır. Pişman olmuş bir suçluya gösterilen bu ilgi Hz. Peygamber"in, cezadan ziyade ferdî ve toplumsal mutluluğu, huzurlu ve güvenli bir yaşam ortamını öncelediğini gösterir. Bununla birlikte unutulmamalıdır ki hırsızlık ve gasp, başkasının malına tecavüzdür ve haksız bir kazançtır.
Hz. Peygamber"in söz ve uygulamalarının genelinden anlaşıldığına göre aslında amaç, suçu daha meydana gelmeden önlemektir. Hırsızlık yapıldıktan sonra sadece failin cezalandırılması yönünde atılacak bir adım suçu önlemeye yetmeyecektir. Kişiyi hırsızlığa iten sebepler araştırılmalı, bu sebeplerin ortadan kaldırılmasına çalışılmalıdır. Bu konuda tek tek bireylere, bir bütün olarak topluma ve devlete düşen görevler vardır. Suçu önleme konusunda atılacak en önemli adım, küçüklükten itibaren bireylerin bu yönde eğitilmesidir. Nitekim Hz. Peygamber çok küçük bir eşyayı çalmanın bile Allah"ın gazabına sebep olacağını belirtmiş ve “Allah bir yumurta çalıp da eli kesilen ve bir urgan çalıp da eli kesilen hırsıza (bile) lânet eder.” 34 buyurmuştur. Bilinmelidir ki küçük şeylerin çalınmasıyla başlayan bu alışkanlık ileride meslek hâline gelip vahim sonuçlar doğurabilecektir.
Mala ilişkin bir hareketin, aslında bizzat insana, bir bütün olarak topluma, devlete ve yasağı çiğnediği için Allah"a karşı bir hareket olduğunu bilen birey bu suçu işlemeye kalkışamayacaktır. Zira böyle bir suça teşebbüs ettiği takdirde hem maddî hem de mânevî müeyyidelerle karşılaşacaktır. Bu müeyyideler aslında yine suçu daha işlenmeden önlemeye yönelik tedbirler kapsamındadır. Belli bir iman olgunluğuna ulaşmış insanlar için bunlar yeterince, hatta fazlasıyla caydırıcıdır. Bununla birlikte bu iman derinliğine ulaşamamış olan, “Allah"ı hatırlamamakta” ısrar edenler de çıkacaktır. Bu durumda da insanlar arasındaki huzur ve mutluluğun sağlanması gerekmektedir. Zira bu, toplumsal birlik, beraberlik ve mutluluğun gereklerindendir.