özel değerlerinin çiğnenmesi, doğrudan doğruya onun ırzına yönelik bir saldırı sayılmıştır. Nitekim “Müslüman, Müslüman"ın kardeşidir, ona hainlik yapmaz, ona yalan söylemez, onu yüzüstü bırakmaz. Müslüman"ın ırzı, malı ve kanı saygındır, ona dokunulamaz. Takva, (Allah"a karşı sorumluluk bilinci) işte şuradadır (kalptedir). Müslüman"ın, Müslüman kardeşini küçük görmesi, kötülük olarak ona yeter.” 4 buyuran Hz. Peygamber, müminin haysiyetinin rencide edilmesini büyük bir vebal ve sorumluluk olarak görmüştür.
Müslüman"ın kişilik hakkının dokunulmazlığına vurgu yapan bir başka hadis, müminlerin birbirlerinden nefret etmemeleri, birbirlerine haset etmemeleri, birbirlerinin ayıplarını araştırmamaları gerektiğini de ifade eder.5 Bu hadis aynı zamanda müminin saygınlığına zarar verebilecek hususların neler olduğunu ortaya koymaktadır. Bu saygınlık kişinin toplum içindeki itibarını da kapsar. Öyle ki, işlediği bazı suçlar sonucunda toplumsal itibarının sarsılması, birey için en büyük ceza olabilir. Nitekim Allah Resûlü (sav) varlıklı olduğu hâlde borcunu ödemeyen kimseye uygulanacak hukukî müeyyide yanında, esas cezanın toplum tarafından ona verilen şeref ve saygınlığını küçümseme, yok sayma cezası olduğunu belirtmiştir.6
Kişilik haklarına saldırı, ferdin saygınlığını tehdit ettiği gibi, aynı zamanda toplumsal yapıya da zarar vermekte, kardeşlik hukukunu tahrip etmektedir. Bu bağlamda müminlerin birbirleriyle alay etmemelerini, nahoş lakaplarla birbirlerini çağırmamalarını, birbirlerinin kusurlarını araştırmamalarını isteyen Yüce Allah,7 insan şahsiyetini ve onurunu hedef alan davranışlardan kaçınıp, kardeşliğe yaraşır ilişkiler geliştirmeyi emretmektedir. Allah Resûlü"nün, bu hususa Veda Hutbesi"nde değinirken insanın şeref ve haysiyetini Mekke, Zilhicce ayı ve arefe günü gibi Müslüman toplumun mukaddesatıyla eş değer görmesi ise, son derece anlamlıdır. Hatta Hz. Ömer"in oğlu Abdullah, Allah katında insan haysiyetinin, Müslümanlar nezdinde en kutsal değer sayılan Beytullah"tan dahi üstün olduğuna kanaat getirmiştir. Resûl-i Ekrem"in, “Ey diliyle Müslüman olduğunu söyleyen ve kalbine iman işlememiş kimseler! Müslümanlara eziyet etmeyin, onları ayıplamayın. Onların kusurlarını araştırmayın. Müslüman kardeşinin ayıbını kurcalayan kişi var ya! Allah da onun ayıbını kurcalar. Allah kimin ayıbını kurcalarsa, —kişi bu ayıbı kapalı kapılar ardında bile işlemiş olsa— yaptığını açığa çıkarıp onu rezil eder.” buyurduğunu bize aktaran Abdullah b. Ömer, bir gün Kâbe"ye yönelerek şöyle demiştir: “Sen ne büyüksün! Ne kadar saygıya lâyıksın! Ancak bir mümin, Allah katında senden de saygındır.”8