senin sayende bu iki kabile arasındaki düşmanlığı bitirir. Biz şimdi gidelim onlara senin davetini anlatalım. İcabet ettiğimiz şu dine onları davet edelim.”29
Ensardan olan bu altı kişinin sözleri, aslında Allah Resûlü"nün insan hayatına ilişkin her sahadaki düzenleyici konumuna siyasî bir boyutun da eklendiğini ilân ediyordu. Ertesi yıl hac mevsiminde ikisi Evsli onu Hazrecli on iki kişilik ensar grubu gelip Resûlullah"ın önünde sadakat yemini etti. Hz. Peygamber bu görüşmede Medine"deki on iki müttefik kabileye birer reis tayin etti. Böylece hicret öncesinde Peygamberimiz Medine"deki gelişmeleri Mekke"den takip etmeye ve yönetmeye başlamıştı. Onlara muallim olarak gönderdiği Mus"ab"ın ya da Akabe"de bulunan ve on iki nakibin reisi olan30 Es"ad b. Zürâre"nin Medine"ye dönünce cuma namazı kıldırması ve arkasında kırk kişinin saf tutması tesadüf değildi.31 Cuma namazı, Hz. Peygamber"in Medine"deki dinî ve sosyo-politik yerinin ve Müslümanların var oluşunun belirgin özelliklerinden biri olmuştu.
Vakti gelip de Medine"ye hicret ettiğinde, Allah Resûlü ilk cuma namazını Kubâ ile Medine arasındaki Rânûnâ vadisinde kıldırmıştı.32 Bu aynı zamanda toplumsal birlik adına verilen bir bildiriydi. Medine"ye vardığında ilk işi bütün inanç çevrelerini bir araya getiren ve bir anlamda Medine site devletinin yazılı bir anayasası olan bir vesika oluşturmak oldu. Çoğunluğunu Yahudilerin oluşturduğu gayri müslimlerin de dâhil olduğu bu ortak antlaşma metni, Medine site devletinin kuruluşunun en temel göstergesi idi. Böylelikle Hz. Peygamber devlet başı olarak fertlerin ve kabilelerin kendi haklarını kendilerinin koruması şeklindeki keyfî hareketleri sonlandırmış, yönetimi ortak bir mutabakat metnine bağlamıştı.
Bu metin gereği Hz. Peygamber"in yetkisi daha en başta anayasa maddesi olarak belirlenmiş ve gayri müslimler tarafından da kabul edilmişti.33 Bu sayede Hz. Peygamber, din ve cinsiyet farkı olmaksızın bütün fert ve grupların haklarının güvencesi hâline gelmişti.
Allah Resûlü devlet başı olarak sadece Müslümanların davalarıyla değil gayri müslimlerin davalarıyla da ilgileniyordu. Ancak Yahudi34 ve Hıristiyanlar35 arasında kendi kitaplarına göre hüküm veriyordu. Müslümanların aralarındaki davalarda ise temel dayanağı Allah"ın Kitabı"ydı. Zaten bu ona Allah"ın emriydi.36 Nitekim bir defasında bir gayri meşru ilişki meselesi yüzünden Hz. Peygamber"in hakemliğine başvuran iki kişi ondan aralarındaki meseleyi Allah"ın Kitabı"ndaki hükümle çözmesini istemişti.