veremeyeceği bir grup var olacaktır. Allah"ın emri (olan kıyamet) gelinceye kadar onlar hep bu doğru yol üzerinde sabit kalacaklardır.” 38 buyurmaktaydı.
Ümmetine çok düşkün, inananlara karşı şefkat ve merhamet sahibi olan Resûl-i Ekrem,39 her fırsatta ümmeti için dua ediyordu. Bir defasında Rabbinden onların kıtlıkla helâk edilmemesini istemişti.40 Muhammed ümmeti, Allah"ın rahmet ve lütfuyla geçmiş ümmetlerin başına gelen bazı sıkıntılardan da korunmuştu. Nitekim Peygamber Efendimizin belirttiğine göre önceki ümmetler gibi peygamberlerinin bedduasıyla helâk olmayacak, bâtıl yolda olanlar hak üzere olanlara galip gelmeyecek ve sapıklık üzere birleşmeyecek,41 suda topluca boğularak yok olmayacaklardı.42 Ancak İslâm ümmetinin yaşayacağı en ciddi sınav, birlik ve beraberlikten koparak fitneye düşmekti.43 Bu tuzaktan korunmanın yolu ise ümmet ruhu ve bilinciyle yoğrulan, Allah ve Resûlü"nün teşvik ettiği İslâm kardeşliğiydi.
İslâm"ın ilk yıllarında Allah Resûlü"nün yaktığı meşale tutuşup öyle büyüdü ki tüm zamanları aydınlatmaya yetti. İmanla tutuşan gönüller birbirlerine ısındı; ırk, renk, dil, mevki farkları gibi engeller aşıldı, Müslümanlar kardeş oldu, tek vücut oldu. Tek bir öze, inanca bağlı bir ümmet olmanın hazzına ulaşıldı. Namazda kıbleye dönerken, Kâbe"de tavaf ederken bir olmanın en zevkli örneklerini sergilediler. Örnek Peygamber"in örnek ümmeti, kendilerine yüklenen bu ilâhî yükü omuzlayarak övgüye mazhar olurken müjde niteliğindeki duaya da nail oldu:
“Her peygamberin kabul edilen bir duası vardır ve her peygamber duasını evvelce yapmıştır. Fakat ben duamı ümmetime şefaat etmek için kıyamet gününe sakladım. Şefaatime ümmetimden Allah"a hiçbir şeyi ortak koşmadan ölenler erişecektir.” 44