kulları üzerindeki hakkı nedir, biliyor musun?” diye sormuştu. Muâz, “Allah ve Resûlü daha iyi bilir.” dedi. Resûlullah, “Allah"ın kulları üzerindeki hakkı, kendisine hiçbir şeyi ortak koşmamaları ve O"na ibadet etmeleridir.” buyurdu. Bir süre yol aldıktan sonra yine onun mübarek sesi işitildi: “Peki Ey Muâz! Bunu yaptıkları takdirde kulların Allah üzerindeki hakkı nedir, biliyor musun?” Yine “Allah ve Resûlü daha iyi bilir.” dedi Muâz. Resûlullah, “Allah"ın onlara azap etmemesi, 24 onları cennetine koymasıdır.” 25 buyurdu.
Peygamber Efendimize Kevser sûresi nazil olduktan sonra, “Bismillâhirrahmânirrahîm.” diyerek okumaya başladı ve sûreyi bitirdi. Sonra, “Kevser nedir bilir misiniz?” diye sordu. Sahâbe, “Allah ve Resûlü daha iyi bilir.” dediler. Bunun üzerine, “O, Rabbimin bana vaad ettiği, cennette bir nehirdir.” buyurdu.26 Buna benzer olarak Hz. Peygamber, “Müflis kimdir bilir misiniz?” 27 “Rabbinizin ne buyurduğunu biliyor musunuz?” 28 gibi sorular sorarak ashâbının dikkatini çekmişti. Fakat yeni hükümlerin konulmasına, sorumlulukların ağırlaşmasına sebep olabileceği endişesiyle yerli yersiz soru sormak âyetle yasaklanmış ve Allah Resûlü de bu şekilde sorulan gereksiz soruları hoş karşılamamıştı.29
Bir soruna değişik yollar göstererek çözüm yolu bulmak, Hz. Peygamber tarafından uygulanan bir yöntemdi. Bu temelde Râfi" b. Amr el-Gıfârî"nin anlattıkları eğitim üslûbu açısından oldukça dikkat çekicidir: “Henüz çocuk iken ensarın hurma ağaçlarını taşlamıştım. Bunun üzerine beni Peygamber"e (sav) götürdüler. O bana, "Yavrum, hurmayı niçin taşlıyorsun?" diye sordu. Ben, "Yemek için!" diye cevap verince Resûlullah (sav), "Hurmayı taşlama, altına düşenlerden ye." dedi. Sonra başımı okşadı ve "Allah"ım, bu çocuğun karnını doyur!" diye dua etti.”30
Öyle görünüyor ki korku ve telaş içinde kolundan tutulup götürülen çocuğun cezalandırılması bekleniyordu. Oysa Resûlullah"ın (sav), “Yavrum” hitabıyla kurduğu şefkat dolu iletişim karşısında çocuk, “Yemek için!” diyerek samimi itirafta bulunmuştu.
Hz. Peygamber bazen bir konuyu herkesin anlayabileceği bir örnekle tasvir ederek anlatırdı. “Temsil” adı verilen bu yöntemde, soyut olan şey somut olana benzetilerek zihnin daha kolay kavramasına yardımcı olunuyordu. Meselâ, Resûl-i Ekrem risâleti kabul edenlerle etmeyenleri şöyle bir meselle tasvir etmişti:
“Allah"ın benimle gönderdiği hidayet ve ilim, (farklı yapılardaki) topraklara düşen bol yağmura benzer. Bunlardan bazıları temizdir, suyu alır, bol bitki ve ot yetiştirir.