gösterelim diye kulunu (Muhammed"i) bir gece Mescid-i Harâm"dan çevresini bereketlendirdiğimiz Mescid-i Aksâ"ya götüren Allah"ın şanı yücedir. Hiç şüphesiz O, hakkıyla işitendir, hakkıyla görendir.” 3
Mekke"de bunalan Hz. Peygamber"i bu yolculuğa hazırlamak için Cebrail geldi. Hz. Muhammed"e merkepten büyük, katırdan küçük, Burak adı verilen beyaz bir binek getirildi. Burak, adımını gözünün gördüğü son noktaya basmaktaydı.4 Mescid-i Harâm"dan Burak"la başlayan kutsal yolculukta, Hz. Peygamber Beytü"l-Makdis"e gelip orada iki rekât namaz kıldı.5 Sonra kendisine birinde şarap diğerinde süt olan iki bardak getirildi. Resûlullah onlara baktı ve sütü aldı. Bunun üzerine Cibrîl, "Seni fıtrata (insan tabiatına) uygun olanı almaya yönlendiren Allah"a hamdolsun. Eğer şarabı alsaydın ümmetin azgınlaşırdı." dedi.”6
Kendisine özel bir anlatım örgüsü içerisinde takdim edilen bu olağanüstü yolculuk esnasında hem Hz. Peygamber"in kişisel durumuna hem de getirdiği dinin temel özelliklerini yansıtan birtakım unsurlara özel olarak dikkat çekilmiştir. Süt ve şarap ikramında sütü seçmesi ve Cebrail tarafından fıtratı seçmekle müjdelenmesi, şarabı seçmiş olsaydı ümmetinin azacağının belirtilmesi7 bunlardan biridir.
Beytü"l-Makdis"e kadar olan ve Kur"an"da gece yürüyüşü anlamına gelen “İsrâ” kelimesiyle karşılanan yolculuk, semaya yükselişle yani “Mi"rac” ile devam etti. Yine Allah Resûlü yedi kat semanın her katında, peygamberlerden biriyle buluştu. Bu buluşmalar, hem şahsı ve hem de davet taktiği açısından, ifadeye dökülenlerden daha fazla anlam içermektedir. Zira yaşanan bu tecrübe, Allah"tan vahiy alan peygamberlerin, görevi açısından birlikteliğini ortaya koymakta; dolayısıyla müntesiplerini asgarî müşterekte birleştirmeyi hedeflemektedir. Bu yolculuğun sonunda Hz. Peygamber, mânâ âleminde Yüce Allah"ın huzuruna çıkmış; O"ndan bazı emirler almış ve birtakım ödüllerle de huzurdan ayrılmıştır. Allah Resûlü, zaman ve mekândan münezzeh olan Rabbi ile buluşmayı insanın idrakine sunarken de şüphesiz dilin imkânlarını kullanmıştır. Bunu insanî eylemlerle karıştırmamak gerekmektedir. Sadece zaman ve mekânla iliştirildiği takdirde anlama imkânı bulunan insana, anlatmanın bir aracı olarak yani idraki kolaylaştırmak için söz konusu figürlere başvurulmuştur. Nitekim Ebû Zer, Resûlullah"a, “Rabbini gördün mü?” diye sormuş, Hz. Peygamber de, “O bir nur, O"nu nasıl göreyim!” buyurmuştur.8 Huzura çıkan Elçisi"nin Rabbini görüp görmediği merak edilmeye ve tartışılmaya başlanınca,