kölelerini azat etmeye teşvik ederken66 köleleri de belirli bir meblağ karşılığında efendileriyle anlaşarak özgürlüklerini kazanmalarını ve böylece hür bireyler olarak toplumda yer almalarını salık veriyordu.67
Resûlullah (sav) bu söz ve uygulamalarıyla, insanları mensup oldukları köken ve sosyal konumları itibariyle sınıflara ayıran katı ve dar toplumsal anlayışı yıkarak yerine, insanı sırf insan olduğu ve aynı atadan geldikleri için değerli kılan kardeşlik anlayışını ikame etmiştir.68 İnsanların “bir tarağın dişleri gibi” eşit olduklarını söyleyen Hz. Peygamber,69 şu sözleriyle İslâm"da ayrımcılığın olmadığını vurgulamıştır: “Ey insanlar! Bilesiniz ki, Rabbiniz bir, atanız da birdir. Arap"ın Arap olmayana Arap olmayanın da Arap"a; beyazın siyaha, siyahın da beyaza hiçbir üstünlüğü yoktur. Fazilet takvadadır...” 70 Kur"ân-ı Kerîm"de, üstünlüğün ancak takva ile yani Allah"ın emirlerini yerine getirip O"na karşı gelmekten sakınma esasına bağlılıkla mümkün olacağını71 ve herhangi bir soya mensup olmakla ya da soy çokluğuyla övünmenin insanları aldattığı ve oyalayıp durduğu belirtilmiştir.72 Allah Resûlü"nün kimi topluluklar hakkındaki övgü ve yergilerini de bu esasa bağlı kalarak anlamak gerekir. Bu sebeple Resûlullah (sav), İslâm"a hizmet ve takvaya bağlılık esası gözetilmeksizin herhangi bir ırk, soy, milliyet ve toplumsal sınıfın övülüp diğerlerinin kötülenmesine asla müsamaha göstermemiş ve buna aykırı bir tutumu da câhiliye dönemi zihniyetinin bir uzantısı olarak görmüştür. Ne var ki ırka veya toplumsal mevkiye göre ayrımcılık yapmak, insanoğlunun kolayca vazgeçemediği zaaflarıdır ve Hz. Peygamber"in ümmeti bu hususta daima uyanık olmalıdır. Nitekim onun (sav) şu sözleri açıkça bunu ifade etmektedir: “Ümmetimde câhiliye âdetlerinden kalma dört şey vardır ki bunları (kolaylıkla) terk edemezler. Bunlar; asaleti ile öğünme, nesepleri kötüleme, yıldızlarla yağmur isteme ve bağıra çağıra ölülere yas tutmadır.” 73