dolması hâlidir. Bundan dolayı ahlâka uygun olarak hamdde sevinç ve arzu mânâsı, şükürde ise içten bağlılık ve dostluk mânâsı daha açık bir şekilde bulunur. Bunlarla birlikte hamd ve şükür arasında Allah bir kula nimet verdiğinde şükretme, ancak o nimeti aldığında ise hamdetme gibi bir durum söz konusudur. Nitekim büyük sahâbîlerden Ebû Musa el-Eş’arî, Allah Resûlü’nden işittiği Allah ile melekler arasında geçen şu ilginç diyaloğu rivayet eder: “Bir kulun çocuğu öldüğü zaman Yüce Allah meleklerine, ‘Kulumun çocuğunu elinden aldınız, öyle mi?’ diye sorar. Onlar da, ‘Evet.’ diye cevap verirler. Allah Teâlâ, ‘Kulumun gönül meyvesini mi kopardınız?’ diye sorar. Melekler, ‘Evet.’ diye cevap verirler. Yüce Allah tekrar, ‘Kulum o zaman ne dedi?’ diye sorar. Melekler, ‘Sana hamdetti ve ‘İnnâ lillâh ve innâ ileyhi râciûn.(Biz Allah’tan geldik, Allah’a döneceğiz.)’ 10 dedi.’ diye cevap verirler. O zaman Allah Teâlâ şöyle buyurur: ‘(Öyleyse) kulum için cennette bir köşk yapın ve ona ‘Hamd Köşkü’ adını verin.’” 11 Örneğin bir anne veya babanın, ciğerparelerini kaybetmek gibi en çetin sınav karşısında dahi Allah’ın hükmüne razı olmaları, bunun da ötesine geçerek O’nu övebilmelerinin adı hamddir. Şükür ile hamd kavramları arasındaki en önemli fark da buradadır. Şükür, daha çok verilen nimetlere, yapılan iyiliklere karşı bir teşekkür ifadesi olurken hamd, her zaman ve her durumda en güzel övgülere lâyık olan Yüce Allah’ı tazim ile yâd etmek, O’nun yüceliğini, Rab oluşunu, verenin de alanın da O olduğunu itiraf etmektir. Nitekim Allah Resûlü (sav) hoşuna giden bir şey gördüğü zaman, “Elhamdülillâhi’llezî bi ni’metihî tetimmü’s-sâlihât. (Hamdolsun Allah’a ki yararlı şeyler O’nun nimetiyle tamamlanır.)” der; hoşlanmadığı bir şey gördüğünde ise bunu, “Elhamdülillâhi alâ külli hâl (Her hâlükârda Allah’a hamdolsun.)” 12 şeklinde ifade ederdi.
Allah’a kulluk ifadesi olan hamd, insanlık tarihi boyunca Rabbine karşı şükran ve minnettarlık bilinci içinde olan bütün insanların ortak vasfı olmuştur. Zira Peygamber Efendimizin (sav) bildirdiğine göre,“Allah’ın verdiği nimet karşısında kulun “Elhamdülillâh” diyerek hamdetmesi, o nimetten daha da değerlidir.” 13 Bu sebeple insanlığın örnek şahsiyetleri olan peygamberler, Rablerine hep hamdetmişlerdir. Kur’ân-ı Kerîm, yaşlandığında kendisine verilen çocuklardan dolayı Hz. İbrâhim’in;14 kendilerine verilen ilimden dolayı Hz. Dâvûd ve Hz. Süleyman’ın15 hamdedişlerinden bahsetmektedir. Yine Kur’an, ideal müminlerin niteliklerini sayarken onların “hamdedenler” olduğunu da ayrıca zikretmektedir.16 Âyetlerde cennet ehlinin nasıl hamdettikleri şöyle anlatılır: “Derler ki, hamd, bizden hüznü