amel edileceğini öğretiyordu. Meselâ,Kur"an müminlerden namaz kılmalarını istemiş, fakat onun nasıl, ne vakit ve kaç rekât kılınacağını açıklamamıştı. Peygamberimiz “Ben nasıl namaz kılıyorsam siz de öyle kılın.” 7 buyurarak, âyetin nasıl uygulamaya geçirileceğini ashâbına göstermişti. Benzer şekilde, Kur"an, usulüne göre boğazlanmamış hayvanların etini haram kılmıştı.8 Buna göre hangi hayvan olursa olsun, şayet usulünce kesilmemişse yenilmesi haram demekti. Fakat Allah Resûlü balık ve çekirgenin bu hayvanların istisnası olduğunu belirterek, oldukça genel anlam ifade eden âyetin sınırlarını müminlere öğretmişti.9
Hz. Peygamber ihtiyaç duyuldukça Kur"ân-ı Kerîm"deki mânâsı kapalı âyetleri açıklamış, ashâbının sorularını cevaplamıştı. Belki Allah Resûlü, akıp giden hayatın canlılığı sayesinde âyetlerin anlaşılmasında fazla bir sorun yaşanmadığı için, her bir âyetin tek tek tefsirini yapmamış, âyetlerin anlamını sözlü olarak çevresindekilerle paylaşmamıştı. Fakat o, âyetleri tam anlamıyla hayatına aksettirmiş, âdeta yaşayarak tefsir etmişti. İşte bu yüzden Hz. Âişe, Resûl-i Ekrem"in (sav) ahlâkını soran bir kişiye, “Sen hiç Kur"an okumuyor musun? Onun ahlâkı Kur"an"dı.” karşılığını vermişti.10 Neticede Hz. Peygamber"in sîretini ve sünnetini anlamak Kur"an"ı; Kur"an"ı anlamak ise Resûlullah"ı tanımak anlamına geliyordu.
Allah Resûlü"nün vefatıyla birlikte oluşan boşluk, Kur"an ve hadislerin aktarılması ve yorumlanması ile doldurulmaya, Resûl-i Ekrem"in mânevî otoritesinin devamı sağlanmaya çalışılıyordu. Peygamberimiz, Cündeb b. Abdullah"ın naklettiği şu sözünde, Kur"an"ı anlama ve açıklamada ortak yönelişlerin ve ortak sonuçların elde edilmesinin önemine işaret etmektedir:“Kur"an"ı, kalpleriniz kaynaştığı müddetçe okuyup müzakere edin. Ayrılığa düştüğünüzde ise onun başından kalkın.” 11
Peygamberimizin bu sözünün haddizâtında Kur"an"ı müzakere etmeye yönelik bir teşvik olduğunu anlıyoruz. Bununla birlikte o, Kur"an"ı anlama ve yorumlama çabasında bir yöntem ve ortak bir amaç çerçevesinde hareket etmenin önemini öğretmektedir. Buna göre Kur"an müzakeresi, tedrisi birbirimize karşı kalplerimizde ülfet peyda olduğu, birbirimizi anlamamıza katkı sağladığı, diyalog imkânı verdiği sürece yerinde ve faydalı bir çabadır. Ancak ayrışmaya, bölünmeye, karşılıklı hiddet ve kırıcılığa sebep olmaya başladığında, münakaşaya dönüştüğünde böyle bir Kur"an müzakeresi hayırlı bir çaba ve faaliyet olmaktan çıkmış demektir. Doğru olan, Kur"an"ın ruh ve gayesine aykırı bu durumun sürdürülmemesidir.