kazandırmak istediğini göstermektedir. Buna göre Hz. Peygamber, kişisel ictihadın dayanması gereken ilk kaynağın Kur"an, ikinci kaynağın ise kendisinin söz ve uygulamaları olduğunu belirtmiş olmaktadır. Bir konunun dinî bakımdan değerini ve hükmünü anlamak için takip edilecek yol ve yönteme işaret eden bu rivayet, İslâm kültüründe özellikle de fıkıh düşüncesinde şekillenen düşünme sistematiğinin ve kaynak hiyerarşisinin oluşmasına önemli katkıda bulunmuştur. Bu hadis, Kur"an ve Hz. Peygamber"i anlamaya dönük aklî faaliyetin, kişisel ictihadın geliştirilmesinin önemini gösterdiği gibi, dinle ilgili konularda bakış açısı geliştirme, yorumlama ve bir sonuca, bir ilkeye ulaşma çabasında Müslümanlara temel zihnî bir yöntem kazandırmıştır.
Peygamberimiz “Allah her kimin iyiliğini dilerse, onu dinde fakih kılar (dinin inceliklerini anlama konusunda ona kabiliyet verir).” 8 sözüyle fıkhın önemini vurgulamıştır. Peygamberimiz, Abdullah b. Amr"ı üç günden daha kısa sürede Kur"an"ı okuyarak hatmetmemesi konusunda uyarırken, bu şekilde okunması hâlinde Kur"an"ın fıkhedilemeyeceğini (iyi anlaşılamayacağını) gerekçe göstermiştir.9 Hz. Peygamber"in Sa"d b. Ubâde"yi kastederek söylediği şu söz de, anlayışlı olmanın kişinin yaratılışıyla yakından ilgili olduğunu vurgulamaktadır: “İnsanlar, gümüş ve altın madenleri gibi madenlerdir. Câhiliye döneminde iyi olanlar Müslüman olduktan sonra da iyi olurlar. Yeter ki, İslâm"ı tam olarak kavrasınlar.” 10 Allah"ın Resûlü, fıkhın yani dinin maksadını inceden inceye anlama ve sezme kabiliyetinin ve güzel ahlâk sahibi olmanın iyi Müslüman"ın iki temel vasfı olduğunu ve bu iki vasfın münafıklarda asla bir araya gelmeyeceğini belirtmiştir.11 Aynı şekilde o, kişinin ailesine şefkatli ve yumuşak davranmasının12 ve cemaate imamlık yaparken namazı uzun, hutbeyi kısa tutmasının da fıkhından yani dini hakkıyla kavramış olmasından kaynaklandığını belirtmiştir.13
Hz. Peygamber döneminde “fıkıhla meşgul olmak”, dini en ince ayrıntılarıyla kavramak ve dinin ilkeleri çerçevesinde düşünme kabiliyetine sahip olmak, bu konuda meleke kazanmak demekti. Bu çerçevede sahâbe kuşağından itibaren ilim meclislerinin kurulduğu bilinmektedir. Hatta hadis kitaplarına yansıyan kimi rivayetlerde Peygamberimizin bu meclislere uğradığı ve bu tür faaliyetleri teşvik ettiği bilgileri yer almaktadır. Allah Resûlü, hayatının her döneminde dini öğrenmeyi, dinin detaylarına vâkıf olmayı teşvik etmiş, âlimler için her fırsatta güzel sözler söylemişti. Günün birinde, mescitte iki gruba rastlamış ve “İkisi de hayır üzeredir. Ama