Hadislerle İslâm Cilt 1 Sayfa 462

olurum. Benden bir şey isterse bunu ona mutlaka veririm. Bana sığınırsa onu mutlaka korurum..."” 30 Bu hadis, Rabbiyle ilişkisini güçlendiren inanmış insanın kazandığı feraset ve basiret melekesinin hangi boyutlara ulaşabileceğini ve onu hangi derecelere yükselteceğini göstermektedir. Bu mertebede kul ile Allah arasındaki perdeler âdeta kalkmaktadır. Allah"ın, velim (dostum) diyerek ve sevgisini bahşederek iltifat ettiği kul, bu sevgi bağı sayesinde tüm eşyaya ve kâinata ilâhî maksatlar muvacehesinde bakmaya başlar. Ayrıca Allah Teâlâ, “Ben kulumu sevince de artık onun işiten kulağı, gören gözü, tutan eli, yürüyen ayağı mesabesinde olurum.” derken, temsilî bir ifadeyle, sevgisine mazhar olmuş kuluna yakınlaştığını belirtmek suretiyle ona büyük bir ikramda bulunmaktadır.

Olgun ve kemal sahibi müminler, düşünen, tefekkür eden, keskin görüşlü, akl-ı selim sahibi, olaylara ve insanlara doğru teşhisler koyabilen, geleceğe dair sağlam, isabetli tahmin ve öngörülerde bulunabilen, ibret alan feraset ve basiret sahibi kişiler olmalıdır. İmanları ve tecrübeleri arttıkça feraset ve basiretleri artan müminler, tarihî olaylar ile kişisel yaşantılarından dersler çıkarmalı, geçmişten ve gelenekten aldıkları ışıkla ve marifetle geleceğe bakarak Yüce Allah"ın, “De ki: İşte bu benim yolumdur. Ben ve bana uyanlar, marifet ve anlayış (basiret) ile Allah"a çağırırız. Allah"ın şanı yücedir. Ben, Allah"a ortak koşanlardan değilim.” 31 âyeti ışığında hareket etmelidir.

    

Dipnotlar

30 B6502 Buhârî, Rikâk, 38.

حَدَّثَنِى مُحَمَّدُ بْنُ عُثْمَانَ حَدَّثَنَا خَالِدُ بْنُ مَخْلَدٍ حَدَّثَنَا سُلَيْمَانُ بْنُ بِلاَلٍ حَدَّثَنِى شَرِيكُ بْنُ عَبْدِ اللَّهِ بْنِ أَبِى نَمِرٍ عَنْ عَطَاءٍ عَنْ أَبِى هُرَيْرَةَ قَالَ قَالَ رَسُولُ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم « إِنَّ اللَّهَ قَالَ مَنْ عَادَى لِى وَلِيًّا فَقَدْ آذَنْتُهُ بِالْحَرْبِ ، وَمَا تَقَرَّبَ إِلَىَّ عَبْدِى بِشَىْءٍ أَحَبَّ إِلَىَّ مِمَّا افْتَرَضْتُ عَلَيْهِ ، وَمَا يَزَالُ عَبْدِى يَتَقَرَّبُ إِلَىَّ بِالنَّوَافِلِ حَتَّى أُحِبَّهُ ، فَإِذَا أَحْبَبْتُهُ كُنْتُ سَمْعَهُ الَّذِى يَسْمَعُ بِهِ ، وَبَصَرَهُ الَّذِى يُبْصِرُ بِهِ ، وَيَدَهُ الَّتِى يَبْطُشُ بِهَا وَرِجْلَهُ الَّتِى يَمْشِى بِهَا ، وَإِنْ سَأَلَنِى لأُعْطِيَنَّهُ ، وَلَئِنِ اسْتَعَاذَنِى لأُعِيذَنَّهُ ، وَمَا تَرَدَّدْتُ عَنْ شَىْءٍ أَنَا فَاعِلُهُ تَرَدُّدِى عَنْ نَفْسِ الْمُؤْمِنِ ، يَكْرَهُ الْمَوْتَ وَأَنَا أَكْرَهُ مَسَاءَتَهُ » .

31 Yûsuf, 12/108.

قُلْ هٰذِه۪ سَب۪يل۪ٓي اَدْعُٓوا اِلَى اللّٰهِ عَلٰى بَص۪يرَةٍ اَنَا۬ وَمَنِ اتَّبَعَن۪يۜ وَسُبْحَانَ اللّٰهِ وَمَٓا اَنَا۬ مِنَ الْمُشْرِك۪ينَ ﴿108﴾