binanın eksik kalmış son tuğlasına benzetmiştir.8 Bütün peygamberler Allah’tan aldıkları ve özde aynı olan dini/İslâm’ı tebliğ etmişler ve risâlet Hz. Peygamber’le (sav) son bulmuştur.
Din, sadece Allah-insan ilişkisini düzenleyen gizli ve mücerret bir kabul değildir. O, aynı zamanda insanın hemcinsleriyle ve tabiatla olan ilişkilerini belli ölçülere bağlayan mânevî değerler bütünüdür. Zira Allah’ın peygamberleri aracılığıyla insanlığa gönderdiği vahyin hedefi, insan aklını, gönlünü ve inancını her türlü şüphe ve şaibeden arındırmak (ihlâs) , insanın Yaratıcı’sına karşı sorumluluk bilinciyle hareket etmesini sağlamak (takva) ve insanlık için Yüce Allah’ın tayin ettiği ölçülere göre bir dünya hayatı tesis etmektir (İslâm). Böylece bir taraftan kâinatı müşahede ederek ve inceleyerek tabiatın düzenini keşfetmekle emrolunan insanoğlu, diğer taraftan bu düzeni yaratan Allah’a teslim olmaya, kulluk ve taatıyla da bu teslimiyetini göstermeye davet edilmiştir. Bu davet, tarih boyunca Allah tarafından insanlar arasından seçilen peygamberler vasıtasıyla gerçekleşmiştir. Kur’an’da âdemoğlu ile Allah arasında yapılan bir sözleşmeden bahsedilmektedir. Buna göre, insan dünyada işleyeceği kötülüklerden kendisinin sorumlu olduğunu kabul edecektir.9 İşte peygamberler, daha insan yaratılmadan önce onun özüne yerleştirilen ve dünyaya geldikten ve kendini fark ettikten sonra da bilincinde ve vicdanında yerleşik bulunan sözleşmeyi ona hatırlatmakla görevlendirilmişlerdir. Hz. Âdem’den (as) Hz. Muhammed’e (sav) kadar tarihin çeşitli zamanlarında, farklı bölgelere birçok peygamber gönderilmiştir. Bu peygamberlerin çoğu, kendilerini uyarmakla görevlendirildikleri toplumların içinden seçilmişlerdir. Allah’ın elçilerinin insanüstü vasıflara sahip melekler arasından değil de insanlar arasından seçilmiş olmaları, zaman zaman inkârcılar tarafından şaşkınlıkla karşılanmıştır. Nitekim Kur’an’da, “Sizi uyarması ve sizin de Allah’a karşı gelmekten sakınıp rahmete ulaşmanız için, içinizden bir adam aracılığı ile Rabbinizden size bir zikir (vahiy ve öğüt) gelmesine şaştınız mı?” buyrulmaktadır.10 Bu şaşkınlığı yaşayanlara karşı Kur’an, peygamberlerin birer melek olmadıklarını, çarşı ve pazara giden, yiyip içen birer insan olduklarını hatırlatmıştır.11 Din, insan içindir ve bir insan aracılığıyla insanlığa getirilmiştir. İlâhî bildiriler ancak insan bir peygamber vasıtasıyla insan hayatında karşılığını bulabilirdi. Bunun için de dini insanlara tebliğ etmekle görevli olan elçiler, bu dinin nasıl yaşanacağını ve hayata aktarılacağını bizzat göstererek halklarına önderlik etmişlerdir.