sadıktır. Kuluna yardım etmiş, bütün düşman grupları tek başına O hezimete uğratmıştır.” 18 şeklinde dua ve zikri âdet edinmiştir.
Allah Resûlü, her fırsatta müminlerin Allah"a iman şuurunu taze tutmalarını arzulamış, Allah"a imanın özünü oluşturan tevhid zikirlerini dillerinden düşürmemelerini, vird edinmelerini tavsiye etmiştir. O, bir gün kendisinden hizmetçi isteyen damadı Hz. Ali ve kızı Hz. Fâtıma"ya şu öğüdü vermiştir: “İyi dinleyin! Size benden istediğiniz hizmetçiden daha hayırlı olan bir şeyi öğreteyim. İkiniz uyumak üzere yatağınıza girdiğinizde otuz üç kere "Allâhü ekber", otuz üç kere, "Sübhânallâh", otuz üç kere de, "Lâ ilâhe illâllâh" deyiniz. İşte bunları söylemek, ikiniz için bir hizmetçiden daha hayırlıdır.” 19
Diğer taraftan Peygamberimiz, fakir olduğu için zenginlerin mallarını infak ederek elde ettikleri faziletlere ulaşamamaktan yakınan Ebû Zerr"e hitaben şöyle demiştir: “Söylediğin takdirde bunu söyleyenlerden başka hiç kimsenin elde edemeyeceği (kadar mükâfatı olan) bazı kelimeleri sana öğretmemi istemez misin?” Ebû Zer, “Evet isterim, Ey Allah"ın Resûlü!” deyince, Efendimiz,“Her namazın sonunda otuz üç kere "Allâhü ekber", otuz üç kere "Sübhânallâh", otuz üç kere "Elhamdülillâh" diye Allah"a hamdetmelisin. Sonra da bunu "Lâ ilâhe illâllâhü vahdehû lâ şerîke leh lehü"l-mülkü ve lehü"l-hamdü ve hüve alâ külli şey"in kadîr." diye bitirmelisin.” 20 şeklinde tavsiyede bulunmuş, hatta bu zikrin, denizin köpüğü kadar çok bile olsalar günahların bağışlanmasına vesile olacağını21 ifade etmiştir. Sevgili Peygamberimiz, “Lâ ilâhe illâllâh” kelimesini hiçbir amelin fazilet bakımından geçemeyeceğini22 bildirmiş, böylece müminlerin gönüllerinde yer eden “Bir olan Allah"a iman” bilincini dilleri ile de sürekli ikrar etmek suretiyle canlı tutmalarını hedeflemiştir.
İman hadisleri incelendiğinde Allah"a imanın üçüncü boyutunun imanın gereği ile amel etmek olduğu görülecektir. Allah inancının gönüllerde kök salabilmesi ve hayatın her alanına yansıyabilmesi onun gereğince yaşanmasına bağlıdır. Çünkü Allah"a iman; sadece zâtında, isimlerinde, sıfatlarında ve fiillerinde Allah"ı bir ve tek kabul etmekten, buna gönülden inanmaktan ve inancını açıkça dile getirmekten ibaret değildir. Bu sadece Allah"ın ulûhiyetine imandır. İmanın hayatı şekillendirmesi ve olgunluğa erişmesi, ibadetin/kulluğun da sadece Allah için yapılmasıyla ve inancın davranış olarak hayata yansımasıyla mümkündür. Tebük Seferi"nde Hz. Peygamber"e yakın olduğu bir esnada Muâz b. Cebel ile Hz. Peygamber arasında geçen diyalog bu hususu çok güzel anlatmaktadır. Orada Muâz,