Sünnetü’n-Nebî yani Peygamber’in sünneti ise, temel İslâm bilimlerinin her birinde farklı anlaşılmış, her bir ilim dalı kendi amaç ve ihtiyaçları doğrultusunda sünnete farklı tanımlar getirmiştir.
Hadisçilere göre sünnet, “Şer’î bir hüküm ifade etsin ya da etmesin, Hz. Peygamber’in bütün söz, davranış, onay ve hayatına dair bilgilerdir.” Fıkıhçılara göre, farz ve vacipler dışında Hz. Peygamber’den gelen hükümlerdir. Usulcülere göre, Kur’an dışında, Hz. Peygamber’in şer’î bir hüküm teşkil eden söz, davranış ve onaylarıdır. Kelâmcılara göre ise, bid’at kavramının karşıtıdır.
Kur’ân-ı Kerîm’de “Peygamberin sünneti” şeklinde bir ifade yer almamakla birlikte Kur’an’daki“üsve-i hasene” , Resûlullah’ın sünnetini içeren ve ona “ittiba” ve“itaat” i ifade eden geniş çağrışımlı bir terkiptir. Kur’an’da geçen Peygamber’in üstün ahlâkı ve örnekliği mânâsındaki üsve nitelemesi, sahâbe ve sonraki nesiller tarafından Peygamber’in sünneti olarak tanımlanmıştır.20 Peygamber Efendimizin “sünnet”i onun ibadet, ahlâk ve gündelik hayata ilişkin davranışlarını veya uygulamalarını içerir. Sünnetinin hedefi, inananların bu davranış ve uygulamalarda kendisini örnek almalarıdır. Nitekim büyük dil âlimi İbn Manzûr bu bağlamda Arap dilindeki (وسَنَنْتُ لَكُمْ سُنَّةً فَاتَّبِعُوهَا ): “Sizin için bir yol/davranış tarzı belirledim. Öyleyse ona uyun.” şeklindeki kullanıma atıfta bulunmuştur.21 Bazen yeni ortaya konulan davranış kötü de olabilir. Mamafih Hz. Peygamber bir hadisinde şöyle demiştir: “Kim İslâm’da güzel bir işe öncülük ederse (مَنْ سَنَّ فِى الإِسْلاَمِ سُنَّةً حَسَنَةً ) hem (kendi yaptığının) sevabını, hem de kendisinden sonra o işi yapanların sevaplarını alır. Üstelik onların sevaplarından da bir şey eksilmez. Kim de İslâm’da kötü bir gidişe öncülük ederse (وَمَنْ سَنَّ فِى الإِسْلاَمِ سُنَّةً سَيِّئَةً )hem kendi günahını, hem de kendisinden sonra onu yapanların günahını alır. Yine onların günahından da bir şey eksilmez.” 22
Sahâbe ve tâbiûn nesillerinde, sünnet denildiği zaman ilk akla gelen Hz. Peygamber’in uygulamaları olsa da zaman zaman Hz. Ebû Bekir’in, Hz. Ömer’in ve Hulefâ-i Râşidîn’in uygulamalarının da sünnet olarak nitelendiği görülmüştür. Tâbiûn neslinde, sahâbenin söz ve uygulamalarının, Hz. Peygamber’in hadis ve sünnetlerinin kapsamı içine alınıp alınmayacağı, diğer bir ifade ile sahâbenin yorum ve yaklaşımlarının da sünnet olarak mütalaa edilip edilmeyeceği hususunda ihtilâf edilmiştir. Nitekim İbn Şihâb ez-Zührî (124/742) ile hadisleri (ilim) ve sünnetleri derlemeye çalışan Sâlih b. Keysân (140/757), önce Hz. Peygamber’den gelen her şeyi