yazdıklarını, sonra da sahâbeden gelenleri yazdıklarını, ancak kendisinin, sahâbeden gelenleri sünnet olarak görmediği için yazmadığını, Zührî’nin ise onları da yazdığını, neticede onun kârlı çıktığını, kendisinin ise kaybettiğini anlatmaktadır.23
Erken dönem İslâm fıkıhçılarına göre Peygamber’in sünneti, ibadet ve muâmelâtla ilgili hususları kapsayan bir içeriğe sahipti. Umumiyetle Medineli fakihlerin görüşlerini ve uygulamalarını yansıtan İmam Mâlik’in el-Muvatta’ 24 adlı eseri, bu konuda önemli bir kaynaktır. el-Muvatta ’daki sünnet tabirinin genellikle Medine’de yaygın olarak uygulanan ve yerleşik tatbikat haline gelen düzenlemeler anlamında kullanıldığı kabul edilir.25 İlk İslâm toplumunun merkezi olan Medine, Sevgili Peygamberimizin söz, uygulama ve hatıralarını barındırdığı içindir ki “Dârü’s-Sünne” (sünnet yurdu) olarak adlandırılmıştır. Hz. Peygamber’in sünneti her zaman Müslüman toplumlarda inanç ve uygulama birliğini sağlamış ve Müslümanların ortak davranış biçimi sergilemelerini mümkün kılmıştır.
Sünnet, Kur’an’ın Müslüman toplumsal hafızada iyice yer etmesini sağlayan bir unsurdur. Sünnet, Kur’an’ın bir açılımı ve izahıdır. Kur’an’da yer alan ilâhî buyruk ve tavsiyelerin Müslümanların gündelik hayatına aktarılması sünnet sayesinde gerçekleşmiştir. Kur’an’ın Müslümanlar için ulaşılmasını ve oluşturulmasını istediği “vasat ümmet” 26 ve “hayırlı ümmet” in27 teşekkülü ancak Hz. Peygamber’in sünneti sayesinde olmuştur. Şamlı meşhur fakih Mekhûl’e (100/718) nispet edilen, “Kur’an’ın sünnete olan ihtiyacı, sünnetin Kur’an’a olan ihtiyacından daha fazladır.”28 (اَلْقُرْآنُ أَحْوَجُ إِلَى السُّنَّةِ مِنَ السُّنَّةِ إِلَى الْقُرْآنِ) şeklindeki söz, sünnetin Kur’an’ın anlaşılması ve hayata aktarılması konusunda ne kadar vazgeçilmez yeri olduğunun bir ifadesi olarak anlaşılmalıdır.
Sünnet , aslında ibadet ve muâmelâta ilişkin nebevî uygulama ve takrirlerin yanında Peygamber’in (sav) ahlâkî, ananevî, hatta insanî ve sosyo-politik tasarruflarını içeren çok daha geniş bir çağrışıma sahiptir. Bu bakımdan Kur’ân-ı Kerîm’de “üstün ahlâk sahibi” 29 ve müminler için de “güzel bir örnek” 30 olarak sunulan ve kendisine uyulması istenen31 Resûl-i Ekrem’in sünneti Müslümanlar için hayatî önemi haizdir.
Elbette onun bütün söz ve davranışlarının sünnet kapsamında değerlendirilip değerlendirilemeyeceği; bunun bir sınırının olup olmadığı; sınırı varsa hangi esaslara göre bu sınırın belirleneceği; sünnetin harfiyyen izlenmesi gereken bir davranış kalıbı olup olmadığı; sünnet olan bir davranışın