Hadislerle İslâm Cilt 1 Sayfa 55

arkasında esas uyulması istenen ahlâkî ilkelerin bulunup bulunmadığı her zaman üzerinde durulan soru ve konular olmuştur. Sünnetin değeri, Müslümanların hayatlarındaki yeri ve nasıl anlaşılması gerektiği “sünneti anlamada temel ilke ve esaslar” başlığı altında etraflıca ele alınacaktır.

2. Hadis

Sözlük anlamı “yeni” demek olan“hadîs” sözcüğü,“kadîm” (eski) kelimesinin zıddıdır.32 Aynı zamanda “haber” anlamına da gelen hadis, Kur’ân-ı Kerîm’de ilâhî bir haber anlamında “Kur’an’ın karşılığı olarak kullanıldığı gibi33 “hadîsü Musa” (Musa’nın haberi)34 “hadîsü’l-cünûd” (orduların haberi) ifadelerinde de “kıssa” veya “haber” anlamında kullanılır. Hz. Peygamber de zaman zaman Kur’an’dan söz ederken “ahsenü’l-hadîs” (sözlerin en güzeli)35 , “hayrü’l-hadîs” (sözlerin en hayırlısı)36 , “asdaku’1-hadîs” (sözlerin en doğrusu)37 tabirlerini kullanmıştır. Râğıb el-İsfehânî, hem Kur’an’a hem de Hz. Peygamber’in sözlerine karşılık gelecek şekilde hadis kelimesine şöyle bir tanım getirmektedir: “(Hadis) insana, işitmek ya da vahiy almak suretiyle uyku halinde veya uyanıkken ulaşan her türlü sözdür.”38 Ancak daha sonraları hadis kelimesi, sözlük mânâsının dışında Hz. Peygamber’in sözlerini ifade eden özel bir sözcük olarak kullanılmıştır.

Hadis, Sevgili Peygamberimizin sözleri için kullanılan özel bir sözcük olmakla birlikte, onun sözlerini ifade etmek üzere hadis yerine başka sözcükler de kullanılmıştır. Bunların başında “haber” kelimesi gelmektedir. Sahâbe devrinde ve daha sonraki dönemlerde haber sözcüğü, Resûl-i Ekrem’in sözleriyle onun fiillerini ve tasviplerini bildiren haber ler anlamında kullanılmıştır. Haber sözcüğü hadis e nazaran daha kapsamlıdır. “Bir nesneyi gereği gibi bilmek için yoklayıp sınamak, bir şeyin iç yüzünden haberdar olmak” mânâsına gelen “hubr” (hıbre) kelimesinden türemiş bir isim olan haber , terim olarak “geçmişte meydana gelen veya gelecekte vuku bulacak bir olayı bildiren söz” veya “mahiyeti itibariyle doğru ve yanlış olma ihtimali bulunan söz” anlamına gelmektedir.39 Hatîb-i Bağdâdî (463/1071) el-Kifâye adlı meşhur eserinin girişinde nebevî sünnetin öneminden kısaca bahsettikten sonra “haberler ve kısımları” başlığı ile bir bölüm açar ve haberi bilgi değeri bakımından “doğru ve yalan olma ihtimali bulunan şey/söz” diyerek tarif ettikten sonra iki kısma ayırır:

1. Tevâtür (Mütevâtir)Haber : Yalan söylemek üzere ittifak etmeleri âdeten ve aklen imkânsız olacak derecede kalabalık bir topluluğun verdiği

    

Dipnotlar

32 İbn Manzûr, Lisânü’l-Arab, H-D-S md.

33 Kehf, 18/6.

فَلَعَلَّكَ بَاخِعٌ نَفْسَكَ عَلٰىٓ اٰثَارِهِمْ اِنْ لَمْ يُؤْمِنُوا بِهٰذَا الْحَد۪يثِ اَسَفًا ﴿6﴾

34 Tâ-Hâ, 20/9.

وَهَلْ اَتٰيكَ حَد۪يثُ مُوسٰىۢ ﴿9﴾

35 HM14484 İbn Hanbel, III, 320.

حَدَّثَنَا يَحْيَى عَنْ جَعْفَرٍ حَدَّثَنِي أَبِي عَنْ جَابِرِ بْنِ عَبْدِ اللَّهِأَنَّ رَسُولَ اللَّهِ صَلَّى اللَّهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ كَانَ يَقُولُ فِي خُطْبَتِهِ بَعْدَ التَّشَهُّدِ إِنَّ أَحْسَنَ الْحَدِيثِ كِتَابُ اللَّهِ عَزَّ وَجَلَّ وَأَحْسَنَ الْهَدْيِ هَدْيُ مُحَمَّدٍ قَالَ يَحْيَى وَلَا أَعْلَمُهُ إِلَّا قَالَ وَشَرَّ الْأُمُورِ مُحْدَثَاتُهَا وَكَانَ إِذَا ذَكَرَ السَّاعَةَ أَعْلَى بِهَا صَوْتَهُ وَاشْتَدَّ غَضَبُهُ كَأَنَّهُ مُنْذِرُ جَيْشٍ ثُمَّ يَقُولُ بُعِثْتُ أَنَا وَالسَّاعَةَ كَهَاتَيْنِ وَأَوْمَأَوَصَفَ يَحْيَى بِالسَّبَّابَةِ وَالْوُسْطَى

36 M2005 Müslim, Cum’a, 43.

وَحَدَّثَنِى مُحَمَّدُ بْنُ الْمُثَنَّى حَدَّثَنَا عَبْدُ الْوَهَّابِ بْنُ عَبْدِ الْمَجِيدِ عَنْ جَعْفَرِ بْنِ مُحَمَّدٍ عَنْ أَبِيهِ عَنْ جَابِرِ بْنِ عَبْدِ اللَّهِ قَالَ كَانَ رَسُولُ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم إِذَا خَطَبَ احْمَرَّتْ عَيْنَاهُ وَعَلاَ صَوْتُهُ وَاشْتَدَّ غَضَبُهُ حَتَّى كَأَنَّهُ مُنْذِرُ جَيْشٍ يَقُولُ « صَبَّحَكُمْ وَمَسَّاكُمْ » . وَيَقُولُ « بُعِثْتُ أَنَا وَالسَّاعَةَ كَهَاتَيْنِ » . وَيَقْرُنُ بَيْنَ إِصْبَعَيْهِ السَّبَّابَةِ وَالْوُسْطَى وَيَقُولُ « أَمَّا بَعْدُ فَإِنَّ خَيْرَ الْحَدِيثِ كِتَابُ اللَّهِ وَخَيْرُ الْهُدَى هُدَى مُحَمَّدٍ وَشَرُّ الأُمُورِ مُحْدَثَاتُهَا وَكُلُّ بِدْعَةٍ ضَلاَلَةٌ » . ثُمَّ يَقُولُ « أَنَا أَوْلَى بِكُلِّ مُؤْمِنٍ مِنْ نَفْسِهِ مَنْ تَرَكَ مَالاً فَلأَهْلِهِ وَمَنْ تَرَكَ دَيْنًا أَوْ ضَيَاعًا فَإِلَىَّ وَعَلَىَّ » .

37 N1579 Nesâî, Îdeyn, 22.

أَخْبَرَنَا عُتْبَةُ بْنُ عَبْدِ اللَّهِ قَالَ أَنْبَأَنَا ابْنُ الْمُبَارَكِ عَنْ سُفْيَانَ عَنْ جَعْفَرِ بْنِ مُحَمَّدٍ عَنْ أَبِيهِ عَنْ جَابِرِ بْنِ عَبْدِ اللَّهِ قَالَ كَانَ رَسُولُ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم يَقُولُ فِى خُطْبَتِهِ يَحْمَدُ اللَّهَ وَيُثْنِى عَلَيْهِ بِمَا هُوَ أَهْلُهُ ثُمَّ يَقُولُ « مَنْ يَهْدِهِ اللَّهُ فَلاَ مُضِلَّ لَهُ وَمَنْ يُضْلِلْهُ فَلاَ هَادِىَ لَهُ إِنَّ أَصْدَقَ الْحَدِيثِ كِتَابُ اللَّهِ وَأَحْسَنَ الْهَدْىِ هَدْىُ مُحَمَّدٍ وَشَرَّ الأُمُورِ مُحْدَثَاتُهَا وَكُلَّ مُحْدَثَةٍ بِدْعَةٌ وَكُلَّ بِدْعَةٍ ضَلاَلَةٌ وَكُلَّ ضَلاَلَةٍ فِى النَّارِ » . ثُمَّ يَقُولُ « بُعِثْتُ أَنَا وَالسَّاعَةُ كَهَاتَيْنِ » . وَكَانَ إِذَا ذَكَرَ السَّاعَةَ احْمَرَّتْ وَجْنَتَاهُ وَعَلاَ صَوْتُهُ وَاشْتَدَّ غَضَبُهُ كَأَنَّهُ نَذِيرُ جَيْشٍ يَقُولُ « صَبَّحَكُمْ مَسَّاكُمْ » . ثُمَّ قَالَ « مَنْ تَرَكَ مَالاً فَلأَهْلِهِ وَمَنْ تَرَكَ دَيْنًا أَوْ ضِيَاعًا فَإِلَىَّ أَوْ عَلَىَّ وَأَنَا أَوْلَى بِالْمُؤْمِنِينَ » .

38 İsfehânî, Müfredât, s. 110.

39 Yavuz, Yusuf Şevki, “Haber”, DİA, XIV, s. 346.