Hadislerle İslâm Cilt 1 Sayfa 579

kalmayacaksınız) mutlaka benim en yakınlarımdan olacaksınız." dedi. (Bunun üzerine) sihirbazlar, "Ey Musa! Ya önce sen at, ya da önce atanlar biz olalım." dediler. Musa, "Siz koyun." dedi. Sihirbazlar iplerini yere atınca, büyü ile halkın gözlerini bağladılar ve onları korkuttular. Gerçekten (ipleri yılan gibi oynatarak) büyük bir sihir ortaya koymuşlardı. Biz de Musa"ya, "Asânı yere bırak." diye vahyettik, (Musa asâyı yere bıraktı), bir de ne görsünler! Asâ onların aldatıcı düzeneklerini yakalayıp yutuverdi. Böylece gerçek ortaya çıktı, onların yaptıkları şeyler boşa gitti. Sihirbazlar hemen oracıkta büyük bir yenilgiye uğradılar, ezik ve mahcup bir hâlde iddialarından vazgeçtiler ve hep birden secdeye kapanıp, "Âlemlerin Rabbine, Musa ve Harun"un Rabbine inandık, iman ettik." dediler. Firavun da (öfkeyle) şöyle dedi: "Demek siz benden izin almadan ona inandınız öyle mi? Sizin bu yaptığınız, şehirde daha önce tasarladığınız bir tuzaktır. Siz (Mısır"ın yerli) halkını buradan çıkarmak (ve İsrâiloğulları"nı yerleştirmek) istiyorsunuz. Yakında başınıza neler gelecek göreceksiniz. Andolsun ki ellerinizi, ayaklarınızı çaprazlama keseceğim, sonra da hepinizi asacağım." dedi. Sihirbazlar, "(İster as, ister kes) biz zaten sonunda Rabbimize döneceğiz. Sen Rabbimizin bize gelen mucizelerine inandığımız için bizden intikam almak istiyorsun." dediler ve şöyle dua ettiler: "Ey Rabbimiz! Bize sabırlar ihsan eyle ve canımızı Müslüman olarak al!"” 6

Bu âyet-i kerimelerde mucize ile sihrin birbirinden ne kadar farklı olduğu çok açık bir şekilde ortaya konmaktadır. Hz. Musa"ya Allah tarafından, “Asânı yere bırak!” buyrulması, onun sergilediği hadisenin, bizâtihi kendisinin bir gösterisi veya bir büyüsü olmayıp Allah"ın iradesi uyarınca gerçekleşen bir mucize olduğuna; onun asâsının yuttuğu şeylerden, “onların uydurdukları şeyler (aldatıcı düzenekler)” diye söz edilmesi de Firavun"un sihirbazlarınca sergilenen sihrin asılsızlığına işaret eder. “Böylece gerçek ortaya çıktı.” buyrulmakla da sihirbazların gösterilerinin asılsız, Hz. Musa"nın mucizesinin de gerçekten vuku bulmuş bir hadise olduğu ifade edilmiştir.

Âyetteki “batale” fiili de sihirbazların yaptıklarının hem asılsız olduğunu yani gerçekten vuku bulmuş bir olay değil aksine bir aldatmaca olduğunu ortaya koymakta hem de Firavun"un beklediği sonucu vermediğini göstermektedir. Ayrıca âyette geçen “büyü ile halkın gözlerini bağladılar.” ifadesi de onların yaptıklarının asılsızlığına işaret etmektedir. Sihirbazlar mağlûbiyetin ardından, sihrin bütün inceliklerini bilmelerine rağmen kendilerini yenilgiye uğratan bu hadisenin bir sihir olamayacağını; şu hâlde Hz. Musa"nın hak peygamber, gösterdiklerinin de ancak bir mucize olarak kabul edilmesi gerektiğini anlayarak Allah için secdeye kapandılar.

    

Dipnotlar

6 A’râf, 7/104-126.

وَقَالَ مُوسٰى يَا فِرْعَوْنُ اِنّ۪ي رَسُولٌ مِنْ رَبِّ الْعَالَم۪ينَۚ ﴿104﴾ حَق۪يقٌ عَلٰٓى اَنْ لَٓا اَقُولَ عَلَى اللّٰهِ اِلَّا الْحَقَّۜ قَدْ جِئْتُكُمْ بِبَيِّنَةٍ مِنْ رَبِّكُمْ فَاَرْسِلْ مَعِيَ بَن۪ٓي اِسْرَٓاء۪يلَۜ ﴿105﴾ قَالَ اِنْ كُنْتَ جِئْتَ بِاٰيَةٍ فَأْتِ بِهَٓا اِنْ كُنْتَ مِنَ الصَّادِق۪ينَ ﴿106﴾ فَاَلْقٰى عَصَاهُ فَاِذَا هِيَ ثُعْبَانٌ مُب۪ينٌۚ ﴿107﴾ وَنَزَعَ يَدَهُ فَاِذَا هِيَ بَيْضَٓاءُ لِلنَّاظِر۪ينَ۟ ﴿108﴾ قَالَ الْمَلَاُ مِنْ قَوْمِ فِرْعَوْنَ اِنَّ هٰذَا لَسَاحِرٌ عَل۪يمٌۙ ﴿109﴾ يُر۪يدُ اَنْ يُخْرِجَكُمْ مِنْ اَرْضِكُمْۚ فَمَاذَا تَأْمُرُونَ ﴿110﴾ قَالُٓوا اَرْجِهْ وَاَخَاهُ وَاَرْسِلْ فِي الْمَدَٓائِنِ حَاشِر۪ينَۙ ﴿111﴾ يَأْتُوكَ بِكُلِّ سَاحِرٍ عَل۪يمٍ ﴿112﴾ وَجَٓاءَ السَّحَرَةُ فِرْعَوْنَ قَالُٓوا اِنَّ لَنَا لَاَجْرًا اِنْ كُنَّا نَحْنُ الْغَالِب۪ينَ ﴿113﴾ قَالَ نَعَمْ وَاِنَّكُمْ لَمِنَ الْمُقَرَّب۪ينَ ﴿114﴾ قَالُوا يَا مُوسٰٓى اِمَّٓا اَنْ تُلْقِيَ وَاِمَّٓا اَنْ نَكُونَ نَحْنُ الْمُلْق۪ينَ ﴿115﴾ قَالَ اَلْقُواۚ فَلَمَّٓا اَلْقَوْا سَحَرُٓوا اَعْيُنَ النَّاسِ وَاسْتَرْهَبُوهُمْ وَجَٓاؤُ۫ بِسِحْرٍ عَظ۪يمٍ ﴿116﴾ وَاَوْحَيْنَٓا اِلٰى مُوسٰٓى اَنْ اَلْقِ عَصَاكَۚ فَاِذَا هِيَ تَلْقَفُ مَا يَأْفِكُونَۚ ﴿117﴾ فَوَقَعَ الْحَقُّ وَبَطَلَ مَا كَانُوا يَعْمَلُونَۚ ﴿118﴾ فَغُلِبُوا هُنَالِكَ وَانْقَلَبُوا صَاغِر۪ينَۚ ﴿119﴾ وَاُلْقِيَ السَّحَرَةُ سَاجِد۪ينَۚ ﴿120﴾ قَالُٓوا اٰمَنَّا بِرَبِّ الْعَالَم۪ينَۙ ﴿121﴾ رَبِّ مُوسٰى وَهٰرُونَ ﴿122﴾ قَالَ فِرْعَوْنُ اٰمَنْتُمْ بِه۪ قَبْلَ اَنْ اٰذَنَ لَكُمْۚ اِنَّ هٰذَا لَمَكْرٌ مَكَرْتُمُوهُ فِي الْمَد۪ينَةِ لِتُخْرِجُوا مِنْهَٓا اَهْلَهَاۚ فَسَوْفَ تَعْلَمُونَ ﴿123﴾ لَاُقَطِّعَنَّ اَيْدِيَكُمْ وَاَرْجُلَكُمْ مِنْ خِلَافٍ ثُمَّ لَاُصَلِّبَنَّكُمْ اَجْمَع۪ينَ ﴿124﴾ قَالُٓوا اِنَّٓا اِلٰى رَبِّنَا مُنْقَلِبُونَۚ ﴿125﴾ وَمَا تَنْقِمُ مِنَّٓا اِلَّٓا اَنْ اٰمَنَّا بِاٰيَاتِ رَبِّنَا لَمَّا جَٓاءَتْنَاۜ رَبَّنَٓا اَفْرِغْ عَلَيْنَا صَبْرًا وَتَوَفَّنَا مُسْلِم۪ينَ۟ ﴿126﴾