Sahâbe devrinde bir yandan Hz. Peygamber’in sözlerini nakil konusunda temkinli bir davranış sergilenmiş, öte yandan birçok sahâbî onun söylediklerini olabildiğince fazla kimseye ulaştırmayı dinî ve vicdanî bir sorumluluk addetmiştir. Fetihlerin ardından İslâm’ı kabul eden insanların eğitimi için çok emek sarf eden sahâbîler, değişik şehirlere yerleşmişler ve bulundukları yerleşim yerlerini birer ilim ve hikmet merkezi haline getirmişlerdir. İlk asırlarda “ilim” denilince “hadis” kastedildiği düşünülürse bu şehirlerin birer “hadis rivayet merkezi” olarak değerlendirilmesi yanlış olmayacaktır. Bu bağlamda Ebû Hüreyre, Abdullah b. Ömer, Câbir b. Abdullah, Hz. Âişe gibi isimler Medine’de, İbn Abbâs ise Mekke’de yaşamış, Semüre b. Cündeb ve Enes b. Mâlik Basra’da, İbn Mes’ûd Kûfe’de ve Abdullah b. Amr b. el-Âs Mısır’da yerleşmişlerdir. Böylece farklı şehirlerde binlerce hadis talebesinin katıldığı geniş kapsamlı hadis meclisleri oluşmuş, Allah Resûlü’nün bilgi mirası, bu meclisler vasıtasıyla öğrenilmiş ve insanlara aktarılmıştır.
Hz. Peygamber’in sağlığında ortaya çıkan muazzam hadis birikimini sonraki nesillere aktaran ve bu konuda hayatî yeri bulunanlar, sahâbîlerdir. “Sahâbî” , lügatte biriyle yakınlık kurmak anlamına gelen106 “sohbet” sözcüğünden türemiştir. Hadis ilminde ise “sahâbe” kelimesi, Resûlullah’la birlikte olan, onu gören ve ona inanan kutlu insanları ifade eder. Bu birlikteliğin mahiyeti ve keyfiyeti tartışılmıştır. Saîd b. Müseyyib (94/713), “Ancak Allah Resûlü ile bir yıl veya daha fazla süre beraber olan veya onunla birlikte bir veya daha fazla gazveye katılan kimseler sahâbî sayılabilir.” demiştir.107 Buna karşın İbn Hanbel (241/855) Allah Resûlü ile bir yıl ya da bir ay veyahut bir gün, hatta bir saat birlikte olan ya da onu gören herkesin sahâbî olduğunu ifade etmiş,108 hocasının bu görüşüne uygun olarak Buhârî de (256/870) sahâbeyi, “Hz. Peygamber’le arkadaş olan veya onu gören Müslümanlar” şeklinde tanımlamıştır.109 “Sohbet” kelimesinin sözlük anlamından hareketle sohbetin muayyen bir zamanla tahdit edilmediğini söyleyen Hatîb-i Bağdâdî (463/1071), bununla birlikte sahâbî isminin Müslümanlar nezdinde yaygın olarak Hz. Peygamber’le birlikteliği çok uzun olanlar için kullanıldığını belirtmektedir.110 Dolayısıyla Hz. Peygamber’i gören her Müslüman’a sahâbî denilmekle birlikte “Peygamber’in yakın dostları” anlamındaki sahâbîler, onun hadislerini nakleden ve onun sünnetini, yaşayış tarzını ve getirdiği dinin temel esaslarını temsil ederek aktaran, onunla birlikte bir müddet yaşayan, savaşlarına