İbn Hacer’in konuyla ilgili el -İsâbe adlı eserinde 12.304 kişinin bilgisi yer almaktadır. Bunların içerisinde sahâbî olduğu tespit edilemeyenler de vardır. Kuşkusuz el-İsâbe bu sahada daha önce yazılan eserlerden de yararlanarak en çok sayıda sahâbînin hayat hikâyesini içeren bir kitaptır.
Hz. Peygamber’in vefatında yüz bini aşkın sahâbî olduğu bildirilmekle beraber, Hâkim en-Neysâbûrî (405/1014) hadis rivayetinde bulunan sahâbîlerin 4.000 kişi civarında olduğunu söyler. Fakat Zehebî bunların 1.500 kişi olduklarını belirtir ve sayılarının ne kadar zorlansa asla 2.000’i bulmayacağını söyler.112 Sahâbîler, rivayet bakımından çok hadis nakledenler “müksirûn” ve az hadis nakledenler mânâsında “mukıllûn” olmak üzere iki kısımda ele alınırlar. Müksirûn olarak nitelenen ve binin üzerinde hadis nakleden yedi sahâbî vardır. Bunlardan Ebû Hüreyre 5.374, Abdullah b. Ömer 2.630, Enes b. Mâlik 2.286, Hz. Âişe 2.210, Abdullah b. Abbâs 1.969, Câbir b. Abdullah 1.540 ve Ebû Saîd el-Hudrî 1.170 hadis nakletmiştir. Bunun dışında kalan sahâbîler ise mukıllûn olarak nitelenirler.
Özellikle hicrî birinci asır, İslâm toplumunda hızlı dönüşümün yaşanması, nüfusun karmaşıklaşması ve önü alınamaz siyasî ve toplumsal çalkantıların yaşanması sebebiyle, hadis tarihinin en nazik devresini teşkil eder. Fiten-melâhim rivayetlerinin halkın hissiyatına tercüman olması ve kabilevî ve fikrî kamplaşmaların hadislere yansıması da bu dönemde başlar. Hz. Peygamber’e atfen hadis uydurulması faaliyeti, ilk asırda görülmeye başlanan en önemli hadiselerden birisidir. Hadis ilminin rivayet metinleri bağlamında belkemiğini teşkil eden sahâbe, tâbiûn ve ondan sonraki nesle tanık olan ilk iki asır, daha sonraki fikrî kamplaşmaların da temellerinin atıldığı bir süreçtir. Hz. Peygamber’in vefatının ardından patlak veren irtidat hadiseleri, Hz. Ebû Bekir’in dirayetli siyaseti sayesinde önlenmiş; Hz. Ömer devrinde istikrarlı bir yönetim sergilenmiş, Hz. Osman’ın devr-i hilâfetinin sonlarına doğru İslâm toplumunda ciddi rahatsızlıklar zuhur etmiştir. Hz. Osman’ın bir suikasta kurban gitmesiyle başlayan süreçte Cemel ve Sıffin gibi acı iç çatışmalar yaşanmış; Hz. Ali ve Muâviye arasındaki anlaşmazlık maalesef Müslüman toplumun siyasî olarak bölünmesine yol açmıştır. Hz. Ali’nin safında yer alan kimi bedevîlerin ondan ayrılmasıyla Hâricîlik fırkası, Ali’ye yandaş olanların ise ona duydukları sevgide aşırı gitmeleri ile Şîa/Râfızıyye fırkası teşekkül etmiştir. Emevîler devrinde zuhur eden Mürcie, Kaderiyye, Cehmiyye ve Müşebbihe gibi fırkalar, Müslüman toplum arasındaki fikrî ve itikadî bölünmeleri çoğaltmıştır. Buna bir