farklı bir yaklaşımı temsil etmektedir. Fuad Sezgin ve Mustafa el-Azamî ise oryantalist çalışmalarda ileri sürülen görüşlere muhalif iddia ve eserleriyle dikkat çekmektedirler.
İslâm dünyası oryantalist çalışmalara kayıtsız kalmamıştır. Şarkiyatçıların sünnetin en önemli kaynağı olan hadisi, “sıhhat/güvenilirlik” açısından tartışmaya açmaları, bilhassa Hint-Pakistan ve Mısır bölgesi ilim muhitlerinde büyük yankı yaratmıştır. Hadislerin ilk kez ne zaman yazılmaya başladığı, yine hadis kitabetinin resmî kaydı olan tedvin faaliyetinin başlangıcı, isnad sistemi, uydurma hadislerin kaynakları ve sahâbenin adaleti gibi birçok husus oryantalist itirazlara konu olmuş, dolayısıyla Müslüman âlim ve düşünürlerin mesâisini meşgul etmiştir.158
Cumhuriyet Dönemi Hadis Çalışmaları
Sünnet ve hadis mirasını halk kitlelerine ulaştırma ve anlatma çabaları modern zamanlarda da devam etmiştir. Bu noktada Cumhuriyet döneminde bizzat TBMM’nin iradesiyle hazırlatılan bir hadis eserine değinmek gerekir. Denizli mebusu Mazhar Müfid Bey, “Her Müslümanın elinde Kur’an’ın iyi bir tercümesi ile ehâdîs-i nebeviyyeyi câmi iyi bir külliyat bulunsun.” Diyerek Karesi mebusu Ali Sürûrî Bey de “Kur’ân-ı Mübîn’in tam bir istifade husule gelmesi için ehâdîs-i şerîfeden, kütüb-i müsellemeden hiç olmazsa Buhârî-i Şerîf ve Müslim-i Şerîf tercüme edilmelidir...”159 şeklinde bir teklifte bulunarak bir Kur’an tefsirinin, bir de hadis tercümesinin yapılmasını gündeme getirmişlerdir.160
21 Şubat 1925 tarihinde, kuruluşunun henüz ikinci yılında olan Diyanet İşleri Reisliği’nin bütçesi TBMM’de görüşülürken, ilmiyeden Eskişehir mebusu ve aynı zamanda Şer’iyye ve Evkaf vekili Abdullah Azmi Efendi ve elli üç arkadaşının imzası ile meclis gündemine bir önerge taşınır ve Kur’ân-ı Kerîm’in ve bazı İslâmî eserlerin telif ve tercümesine karar verilir.161 Kararın akabinde bu işi yürütecek ehil insanları tespit için uzun bir uğraşı verilir ve Elmalılı Hamdi Efendi’ye Kur’an Tefsiri, Mehmed Akif Ersoy’a da Kur’an Meali tevdi edilir. Hadis konusunda ise Sahîh-i Buhârî ’nin Zeyneddin Ahmed b. Ahmed ez-Zebîdî (893/1488) tarafından hazırlanmış olan Tecrîd-i sarîh adlı muhtasarının tercüme edilmesi uygun görülür. Bu vazife, Dârülfünun müderrislerinden Babanzâde Ahmed Naim’e (1872-1934) verilir, ancak ilk iki cildi eski harflerle 1926 ve 1928’de İstanbul-Evkaf Matbaası’nda basıldıktan ve üçüncü cildi yayına hazırlandıktan