Kusurlu davrandık." deyince, "Hayır, Allah önce ruhlarımızı aldı, sonra bize geri verdi ve namazımızı kıldık." buyurdu.2
Uyuyakalıp da sabah namazını vaktinde kılamadıkları için günahkâr olduklarını zanneden ashâbını bu latîf ifadesiyle rahatlatan Hz. Peygamber, ümmetine uyuyarak herhangi bir namazı geçirdiklerinde nasıl davranmaları gerektiğini böylece öğretmiş, uykunun geçici olarak mükellefiyeti kaldırdığını vurgulamıştır. Hatta ümmetini daha da rahatlatmak için o, şöyle buyurmuştur: “Allah"a hamdederiz ki, bizi namazdan alıkoyan şey dünya meşgalesi değildi. Fakat ruhlarımız Yüce Allah"ın elindedir (uyuyorduk). O, ruhlarımızı dilediği zaman gönderir.” 3
Allah Resûlü"nün bu hadisinde insan ve Müslüman olmanın ağır yükümlülüğüne dair çarpıcı bir hatırlatma vardır. Yüce Yaratıcı insanı topraktan var etmiş,4 onu en güzel şekilde yaratmış,5 işitme, görme, akletme, düşünme kabiliyetleriyle donatmıştır.6 Zayıf bir yapıda yaratılmıştır ayrıca insan.7 Aceleci8 ve hırslı9 bir tabiatı, yeryüzünde fesat çıkarıp kan dökebilecek bir potansiyeli vardır.10 Ancak Yüce Allah ona değer verip11 kendi ruhundan üflemiş,12 onu yeryüzünün halifesi kılmış13 ve ağır bir insanî yükümlülükle onu baş başa bırakmıştır: “Biz emaneti, göklere, yere ve dağlara teklif ettik de onlar bunu yüklenmekten çekindiler, (sorumluluğundan) korktular. Onu insan yüklendi. Doğrusu o çok zalim, çok cahildir.”14 Âyette geçen “emanet”, insanın bedenî, ruhî, dinî ve ahlâkî bütün vecibe ve yükümlülüklerini dile getiren önemli bir kavramdır. İnsan bu emaneti yüklenmekle kendi fıtratına, toplumdaki insanlara, çevresindeki varlıklara ve Yüce Allah"a karşı birtakım yükümlülükleri olduğunu kabul ve itiraf etmiştir. Bu, bir bakıma onun yeryüzündeki varlık nedenidir. İnsan yüklendiği emanet ve mükellefiyet sayesinde bir yandan varlıklar içinde özel ve seçkin konum elde ederken, diğer yandan bu mükellefiyetin gerekleri konusunda ağır bir yükün altına girmiştir. Yukarıdaki hadis, insanın yükümlülüklerini yerine getirirken takatini aşan birtakım beşerî zaafları nedeniyle bazı zorluklarla karşılaşabileceğini ve bu durumun Yüce Allah tarafından dikkate alınacağını haber vermektedir.
Aslında yerde ve gökte olan her şey, kısaca tüm mahlûkat Yüce Allah"a lisan-ı hâlleriyle ibadet etmekte, hamd ve tesbihle15 O"na karşı yükümlülüklerini yerine getirmektedirler. Bu meyanda Yüce Allah şöyle buyurmaktadır: “Görmedin mi, göklerde ve yerde olanlar, güneş, ay, yıldızlar, ağaçlar, hayvanlar ve insanların birçoğu Allah"a secde etmektedir.”16 Hâl böyle iken yerdeki ve göklerdeki her şey kendi hizmetine sunulan, gizli ve açık binlerce