sıralaması28 iman-ibadet birlikteliğine açıkça işaret etmektedir. Yine İslâm"ın beş temel esas üzerine bina edildiğini zikrettiği hadiste, Allah"ın birliğine iman etmekten sonra namaz kılmak, zekât vermek, hac yapmak ve oruç tutmak diye dört temel ibadeti sayması29 iman ile amel arasındaki güçlü bağı göstermektedir. Kur"an"da müminlerden bahsedilirken,“Onların secde eseri olan alâmetleri yüzlerindedir.”30 buyrulması da ibadetin, imanın göstergesi olduğunu vurgulamaktadır.
İslâm, her konuda olduğu gibi ibadet hayatında da dengeli ve tutarlı davranmayı tavsiye eder. Dinimiz, güç yetiremeyecekleri işler ve ibadetlerle insanları sorumlu tutmaz. Bu çerçevede Rabbimiz Kur"ân-ı Kerîm"de kulları için zorluk değil kolaylık istediğini,31 hiçbir kimseye gücünün yettiğinden fazla yük yüklemeyeceğini,32 herkesi ancak gücünün yettiği kadarıyla sorumlu tutacağını33 beyan etmiştir. Sevgili Peygamberimiz de, “Güç yetirebileceğiniz amelleri yapmaya gayret ediniz.”34 buyurmuştur. Eşi Hz. Âişe"nin hiç uyumadan namaz kılan bir kadını kendisine tanıtması üzerine de, “Olmaz ki! Gücünüzün yettiği kadar ibadet edin. Allah"a yemin olsun ki, Allah usanmaz da siz usanırsınız. Allah katında ibadetlerin en değerlisi, sahibinin devamlı yaptığıdır.”35 diyerek insanları güç yetiremeyecekleri ibadetlere kalkışmamaları gerektiği konusunda uyarmıştır. Bu bağlamda basur hastalığından dolayı rahat oturup kalkamayan İmrân b. Husayn"a namazı, “Ayakta kıl, gücün yetmezse oturarak, buna da gücün yetmezse yan yatarak kıl.”36 tavsiyesinde bulunmuş, kendisi de hastalandığında namazını oturarak kılmıştır.37 Ayrıca ezberleme yeteneği olmadığından dolayı Kur"an"dan herhangi bir âyeti veya sûreyi ezberleyemeyen bir sahâbîye, “Sübhânellâhi, velhamdülillâhi ve lâ ilâhe illâllâhü vallâhü ekber, ve lâ havle ve lâ kuvvete illâ billâhi"l-aliyyi"l-azîm.” kelimelerini söyleyerek namaz kılmasını tavsiye etmiştir.38
Asr-ı saadette yaşanan şu hâdise, Peygamber Efendimizin ibadetler konusunda katı uygulamalara karşı gösterdiği tepkiyi yansıtması bakımından çok önemlidir: Câbir b. Abdullah anlatır: “Bir sefere çıkmıştık. İçimizden bir adamın başına bir taş geldi ve başı yarıldı. Sonra bu adam ihtilâm oldu. Yanındakilere, "Benim başım yaralı, teyemmüm edebilir miyim?" diye sordu. Onlar, "Suyu kullanabilme imkânın varken, teyemmüm etmeni uygun bulmuyoruz." dediler. Bunun üzerine adam gusül abdesti aldı ve (yarası su ile temas edince) öldü. Onunla beraber olanlar Hz. Peygamber"in huzuruna geldiklerinde bu olayı ona haber verdiler. Bunun üzerine Hz. Peygamber, "Onu öldürdüler, Allah da onların canını alsın.