Hz. Ebû Bekir"in verdiği cevap, hem onun Allah Resûlü"ne olan saygısını hem de imamet makamında liyakatin ve ehliyetin önemini vurgular nitelikteydi: “Çünkü Ebû Kuhâfe"nin oğlunun Resûlullah"ın önünde durup namaz kıldırması uygun olmazdı.”6
İşte imamlık böyle bir şeydi. Namazda cemaatin önünde, dışarıda toplumun önderi olmaktı. Onların dertleriyle ilgilenmek, sevinçlerini paylaşmaktı. Ve imamlık, Peygamber Efendimizin (sav) Hz. Ebû Bekir"e vekâlet verdiği son hastalığındaki günden itibaren7 ümmetinin bazı fertlerine yüklenmiş bir nebevî vazife ve bir peygamber emaneti olmuştu.
İslâm toplumunda önceleri imamet veya imamlık denilince, toplumun idarî, askerî, hukukî, dinî işleri başta olmak üzere bütün sorumluluğunu üstlenen makam; imam denilince de bu sorumlulukları üstlenen kimse anlaşılırdı. Bu anlayış, imamın namazda Müslümanların önünde bulunmasına, her hususta ona tâbi olunmasına ve itaat edilmesine dayanmaktadır. Zira İslâm"da namaz kıldırmak, esasında idarecilerin vazifelerinden olduğundan,8 “imam” ismi, hem namaz kıldıran hem de idareci kimse mânâsına ortak kullanılmaktadır. Bütün bu vasıflar, gücünü ve ilk örneğini Hz. Peygamber"in (sav) imamet sıfatından almıştır. Ancak zamanla Müslüman toplumun büyümesi, coğrafyanın ve idarî yapının genişleyip farklı şekil alması gibi hususlar, bu işlerin de farklı kurum ve kişilerce yürütülmesini zorunlu kılmıştır. Artık bugün toplumumuzda imamet veya imamlık denilince, namazda cemaate namaz kıldıran ve topluma dinî konularda hizmet veren kişi akla gelmektedir.
İslâm"da ilk imam, Hz. Peygamber"dir. O da bu görevi Cebrail"den öğrenmiştir.9 Kaynaklarımızda Mi"rac"a çıkarken Hz. Peygamber"in (sav), bütün peygamberlere imamlık yaptığı da zikredilmektedir.10 Hayatta kaldığı müddetçe imamlık yapmaya devam eden Sevgili Peygamberimiz, zaman zaman çevre kabilelere bazı sahâbîlerini imam olarak görevlendirmiş11 ve Medine"de olmadığı zamanlarda yerine imamlık edecek kimseleri vekil tayin etmiştir.12 Resûl-i Ekrem, istisnaî olsa da bazı sahâbîlerin imamlığında namaz da kılmıştır.13 Vefatından hemen önceki hastalık evresinde namazda imamet görevini Hz. Ebû Bekir"e vermiş, sağlığı elverdiğince ona uyarak namaz kılmıştır.14
Resûlullah"tan sonraki süreçte dört halife de namaz kıldırma işini bizzat kendileri devam ettirmişler, bu nebevî emaneti zorunlu olmadıkça başka birine devretmemişlerdir. Nitekim Hz. Ömer ve Hz. Ali"nin imamlık