kefenine güzel koku saçar, cenazesini taşır, namazını kılar ve onun üzerinde gördüğü özel durumları yaymazsa, anasından doğduğu gibi hatalarından arınmış olur.” 8 sözleriyle de cenaze namazının ölen kimseye rahmet olduğu gibi, kılanlara da sevap kazandıran bir amel olduğunu haber vermiştir.
Her ne kadar tüm ayrıntılarıyla kılınış şekli rivayetlerde yer almasa da diğer namazlar gibi cenaze namazı da asr-ı saadetten günümüze amelî bir uygulama şeklinde kesintisiz olarak gelmiştir. Hz. Peygamber"in, rükûu ve secdesi olmayan, kıyam hâlinde kılınan dua mahiyetindeki bu namazı ellerini bağlayarak,9 Fâtiha10 ve diğer duaları okumak suretiyle çoğunlukla dört tekbirle11 kıldığı belirtilmiştir. Genellikle namazın sonunda, “Allah"ım! Dirimize ve ölümüze, küçüğümüze ve büyüğümüze, erkeğimize ve kadınımıza, burada hazır olanlarımıza ve olmayanlarımıza mağfiret eyle. Allah"ım! Bizden yaşattığın kimseleri İslâm dini üzere yaşat. Bizden öldüreceklerini de iman üzere öldür. Allah"ım! Bu cenazenin ecrinden bizi mahrum etme ve ondan sonra bizi dalâlete götürme.” 12 diye niyaz eden Peygamber Efendimiz, ölen kimse için hayır dua etmeye de büyük önem atfetmiştir. “Cenaze namazı kıldığınız zaman, onun için samimiyetle dua edin.” 13 buyurmuş, kendisi de Yüce Allah"a, duyanlara ölünün yerinde olmayı arzu ettirecek kadar güzel ve uzun yakarışlarda bulunmuştur. Nitekim cenaze namazlarının birinde Resûlullah"ın ölen mümin için ettiği şu duaya hayran kalan Avf b. Mâlik, “Keşke bu ölen ben olsaydım.” demekten kendini alamamıştır: “Allah"ım! Onu bağışla, ona acı ve onu affet, ona afiyet ver, vardığı yerde ona ikramda bulun, yerini (kabrini) geniş eyle. Onu su, kar ve dolu ile yıka. Beyaz elbisenin kirden arınması gibi onu hatalarından arındır. Ona bu dünyadaki evinden daha hayırlı bir ev, ailesinden daha hayırlı bir aile, eşinden daha hayırlı bir eş ver. Onu kabir imtihanından ve cehennem azabından koru.” 14
Allah Resûlü cenaze namazını kılmak için belirli bir vakit tayin etmemiş olmakla beraber,15 kerahet vakti olarak bilinen vakitlerde, yani güneş doğarken, tam tepedeyken ve batarken cenaze namazı kılınmasını ve cenazenin defnedilmesini yasaklamıştır.16 Bu nedenle hiçbir namazın kılınamadığı bu üç vakit dışında, gece de olsa17 her zaman cenaze namazı kılınabilir.
Cenaze namazları, Hz. Peygamber (sav) döneminden günümüze dek genellikle mescitlerin dışında kılınagelmiştir. Ancak mescidin içinde cenaze namazı kılınamayacağını bildiren bir yasaktan da bahsedilmemiştir. Hatta Allah Resûlü"nün kendisi Süheyl b. Beyzâ"nın cenaze namazını mescitte kıldırmış,18 sahâbe de bazı zamanlarda bu şekilde davranmıştır.19