Ortak bir dildir ezan; Ümmet-i Muhammed için bir şiar ve şuurdur.
Bir kimlik bilincidir ezan; vakitle birlikte insana ne olduğunu, nerede olduğunu bildirir.
Bir davettir o; huzura, şuura, kurtuluşa, sevgiye, sevgiliye ve kullukta özgürlüğe.
Bir dinginliktir o; duyan gönüllere, fıtratını arayanlara.
Ve bir işaret feneridir ezan, yolunu yitirenlere; bir ışıktır, karanlıkta kalmışlara; bir ulu sestir, yalnızlara, çaresizlere; bir müjdeli ışıktır, vakti gözetenlere ya da sabahı bekleyenlere.
Dahası çocuklar, Allah demeyi ilk ondan öğrenir, büyüklerinin bu ses karşısındaki saygısını görür, kımıldayan dudakları okur ve böylece ilk dinî terbiyeyi ezanla alır. Bu sebeple, çocukların millî ve dinî terbiyesi üzerindeki etkisi de önemi de bir başkadır ezanın. İnsan yıllar sonra ve hele ülkesinden uzaksa, özlemle yâd eder coşkulu ezanları, kandilleri, iftarları. Ve duyunca ezanı, Müslümanlığını, vatanını hisseder. Şair bu duygularla evlâtlarımızın, memleketimizin ezandan mahrum kalmaması için ne güzel yakarmıştır:
“Biz, kısık sesleriz... Minareleri
Sen, ezansız bırakma Allah"ım!
Ya çağır şurda bal yapanlarını,
Ya kovansız bırakma Allah"ım!
Mahyasızdır minareler... Göğü de
Kehkeşansız bırakma Allah"ım!
Müslümanlıkla yoğrulan yurdu,
Müslümansız bırakma Allah"ım!”
Her ne kadar, “Namazda gözü olmayanın, ezanda kulağı olmaz!” denilmişse de, Müslüman, namaz kılsın ya da kılmasın, şehâdet ve tevhid kelimelerinin haykırıldığı ezanları edeple dinler. Bu rahmetten, bereketten nasibdar olmak, şehâdetini yani şahitliğini yenilemek için, ezanı saygı ve huzur ile dinleyip tekrarladıktan sonra Allah Resûlü"nün şu duasını okur:
“Allâhümme Rabbe hâzihi"d-da"veti"t-tâmme, ve"s-salâti"l-kâime, âti Muhammedeni"l-vesîlete ve"l-fazîlete, ve"b"ashü makâmen mahmûdeni"llezî veadteh.” (Ey bu mükemmel davetin ve kılınan namazın Rabbi olan Allah"ım! Muhammed"e sana yaklaştıran her türlü vesileyi ve fazileti ihsan et. Onu, kendisine vaad etmiş olduğun Makâm-ı Mahmûd"a kavuştur.)” 38 Âmîn!