tevhidî gelenekte yeni ve özgün kimliğin inşa sürecinin başlatılmasını ifade etmektedir. Yahudilerin, kıblenin tahvilinden hoşlanmamaları32 bu durumu fark etmelerinden kaynaklanmış olmalıdır. Nitekim onlar cumanın özel bir gün olarak tahsisi konusunda da aynı rahatsızlığı hissetmişlerdir.33 Sonraki yıllarda yahudilerin ihanetleri nedeniyle aynı coğrafyayı paylaşma, birlikte yaşama imkânı kalmadığında bu durum yine kıble üzerinden ifade edilmiştir. Bunu belirtmek için Hz. Peygamber bir diyarda iki kıblenin olamayacağını söylemiştir.34 Aynı zamanda birliğin temsili olarak görülen Kâbe"ye alternatif bina tesis etmeye çalışanlara karşı da önlem almıştır.35
İslâm kültürünün şekillenmesinde kıble, hayatın merkezine yerleştirilmiştir. Kıbleye dönüş, Müslüman oluşun bir alâmeti olarak görülmüş, kişilerin değerlerine atıfta bulunulmuş, dolayısıyla kimlik tespitinde ayırıcı bir role sahiptir. Bunu ifade etmesi için, farklı mezhep ve meşrepleri içine alan, "Ehl-i Kıble" şeklinde şemsiye bir kavram üretilmiştir. Zira Hz. Peygamber, kişinin inanç kimliğini tespiti noktasında bunu bir alâmet olarak değerlendirmiştir. Enes b. Mâlik"in naklettiğine göre, Peygamber Efendimiz şöyle buyurmuştur: “Her kim bizim kıldığımız gibi namaz kılar, kıblemize yönelir ve kestiklerimizden yerse işte Allah"ın ve Resûlü"nün ahit ve emânına (güvencesine) sahip bir Müslümandır. Sakın (Allah"ın verdiği güvenceyi bozarak) ahit ve emânı hususunda Allah"a hıyanet etmeyin” 36 Nitekim Meymûn b. Siyâh tarafından kendisine yöneltilen soruya cevap verirken, Enes b. Mâlik de Müslüman kimliğinin bu unsurlarına dikkatleri çekmiştir.37
Müslüman kimliğine işaret eden kıble, hayatın tamamında kendini göstermektedir. Namazda kıbleye dönmek, kurban keserken hayvanı kıbleye döndürmek, ihtiyaç giderirken kıbleye dönmemek, ev inşa ederken tuvaletlerin yönünü kıbleye çevirmemek, cenazenin defni esnasında mevtânın yüzünü kıbleye döndürmek Müslümanlara has uygulamalardır.