Bu yüzden Sevgili Peygamberimiz ümmetinin böylesine bir mal sevgisine kapılmasından duyduğu endişeyi dile getirmiştir.30
İbn Abbâs"ın anlattığına göre, “Altın ve gümüşü biriktirip de Allah yolunda harcamayanlar yok mu, işte onlara elem verici bir azabı müjdele!” 31 âyeti inince Müslümanlar bu uyarı karşısında tedirgin oldular. Artık çocukları için mal bırakamayacakları endişesine kapıldılar.32 Bunun üzerine Hz. Ömer, “Ben (konunun aslını öğrenip) sizi rahatlatırım.” diyerek Allah"ın Resûlü"ne gitti ve “Ey Allah"ın Peygamberi! Ashâbın, bu âyetin ağırlığı altında eziliyor!” dedi. Allah Resûlü onun endişesini giderecek şekilde, “Allah, zekâtı ancak mallarınızın kalan kısmını temizlemek için farz kıldı, mirası da sizden sonrakilere kalması için farz kıldı.” buyurdu. Efendimizin bu sözleri karşısında Hz. Ömer, (sevincinden) tekbir getirdi.33
Bu diyalog aynı zamanda Peygamber Efendimizin, “Altın, gümüş ve güzel elbiselerin kulu olanlara yazıklar olsun!” 34 sözünden neyi kastettiğini de açıklamaktadır. Dolayısıyla bu noktada kınanan durum mal sahibi olmak değildir. Aksine zekâtı verilen bir mala sahip olmak hem makbul hem de istenen bir durumdur. Nitekim Allah Resûlü"nün, “Salih insanlar için temiz mal ne kadar da güzeldir!” 35 buyurması da bu duruma işaret etmektedir.
Bedenin şükrü olduğu gibi, elde edilen malın da şükrü vardır. Efendimiz (sav), “Her şeyin bir zekâtı vardır. Bedenin zekâtı da oruçtur.” 36 buyururken insanın sahip olduğu her bir nimete karşı şükretmesi gerektiğini vurgular. Bu anlamda zekât, Allah"ın verdiği mala karşı şükür vazifesidir. Bedenin zekâtı olan orucun insan bedenini maddî ve mânevî olarak temizlemesi gibi, zekât da malı arındırır, bela ve musibetlere karşı ona korunak sağlar.
Zekât vesilesiyle mallarını gönüllü olarak harcamaya alışan müminler, kendileri kadar, diğer ihtiyaç sahiplerini de düşünürler. Artık "ben" duygusu, "biz" duygusuna dönüşmeye başlar. Bu duyguya sahip olan kişi, gerektiğinde zekât dışında da malî yardımlarda bulunur. Böylece kendi malından fedakârlık yaparak sevap kazanmaya çalışan kimse, başkalarının malını haksız yollarla elde etmeye kalkışmaz.
Zekâtın, malı temizleyen bir vasıta37 olduğunu vurgulayan Hz. Peygamber, “Mallarınızı zekât vererek korumaya alınız!” 38 buyurmak suretiyle de zekâtın mânevî bir zırh olduğunu hatırlatır. Öte taraftan zekâtı verilmediği için temizlenmeyen, içerisinde fakirin hakkı olan bir malın akıbetinin hayırlı olmayacağını bildirir.39