Savaşa gitmeyip geride kalan bu üç kişinin pişmanlığı ise her geçen gün daha da katlanıyordu. Kimi evine kapanıp gözyaşları içinde bağışlanma diliyor, kimi ise Resûlullah"tan güzel bir haber almanın umuduyla insanların arasında dolaşıyor, kimseyle konuşamadan tekrar evine dönüyordu.
Nihayet ellinci günün sabahı, tevbelerinin kabul edildiğine dair büyük müjdeyi aldılar. Tevbeleri çokça kabul eden Yüce Allah"ın haklarındaki beyanı şöyleydi: “Andolsun ki Allah, Müslümanlardan bir grubun kalpleri eğrilmeye yüz tuttuktan sonra, Peygamberi ve güçlük zamanında ona uyan muhacirlerin ve ensarın tevbelerini kabul etti. Evet, onların tevbelerini kabul etti. Şüphesiz O, onlara karşı çok şefkatli, pek merhametlidir. Ve (seferden) geri bırakılan üç kişinin de (tevbelerini kabul etti). Yeryüzü, genişliğine rağmen onlara dar gelmiş, vicdanları kendilerini sıktıkça sıkmıştı. Nihayet Allah"tan (O"nun azabından) yine Allah"a sığınmaktan başka çare olmadığını anlamışlardı. Sonra (eski hâllerine) dönmeleri için Allah onların tevbesini kabul etti. Çünkü Allah tevbeyi çok kabul eden, çok merhamet edendir. Ey iman edenler! Allah"a karşı gelmekten sakının ve doğrularla beraber olun.” 2
Böylece Kâ"b b. Mâlik ve onun durumunda olan diğer iki arkadaşı, tevbelerine Kur"an"la şahitlik edilen ve Allah"ın mağfiretinden daha dünyadayken haberdar olan kutlu sahâbîler olmuşlardı. İşledikleri kusurdan dolayı duydukları pişmanlık göstermelik değildi. Bütün kalpleri ile pişmanlığı hissetmişler ve tekrar aynı hataya düşmemek için azmetmişlerdi. Onlar aslında Rablerine verecekleri hesabı düşünüyorlardı. Belki çevrelerindeki herkesi kusurlu olmadıklarına inandırabilirlerdi. Ancak her şeyden haberdar olduğuna inandıkları Rablerini nasıl kandıracaklardı? Hesap günü O"nun karşısına aynı günahlarla nasıl çıkacaklardı? İşte tüm bunları düşündükleri içindi bu kadar pişman olmaları. Allah Teâlâ da onların bu samimiyetinden dolayı onlarla birlikte bütün Müslümanlara, günahlardan kurtulmanın yegâne yolunun tevbe etmek olduğunu bildirmişti.
Kâ"b b. Mâlik ve arkadaşlarının tevbesi gibi içten ve samimi olarak yapılan tevbe, hem bir ibadettir hem de kaybedilmiş değerleri yeniden kazanma vasıtasıdır. Dinî inanç ve yaşayışı yeniden ihya etmenin ve Allah ile bozulan ilişkileri onarmanın yoludur. Yüce Allah, insanoğlunu diğer varlıklardan farklı bir yapıda var etmiş; hem iyiye hem de kötüye yönelebilecek bir potansiyelde yaratmıştır.3 En güzel surette yaratılan insan4 kötüye yöneldiğinde hayvanlardan da aşağı bir dereceye düşebilmektedir.5 İnsandan istenen, daima iyiye yönelmesi; Allah ve Resûlü"nün emir ve yasakları