Allah"ın sevgisine mazhar olmaktan daha güzel bir şey olabilir mi! Bir insanın, Allah"ın sevgisini elde etmesini sağlayan ulvî duygu ve davranış nedir ve bu nasıl elde edilir? Allah Resûlü"nün dilinde bu üstün duygu ve davranış, “hasbîlik”ten başka bir şey değildir. Nitekim Peygamber Efendimiz (sav) şöyle anlatıyor: “Adamın biri, başka bir köyde yaşayan kardeşini ziyaret etmek için bir gün evinden çıktı, yola koyuldu. Derken Yüce Allah onun yoluna bir melek çıkardı. Melek, "Nereye gidiyorsun?" diye sordu. Adam, "Falancayı ziyarete." diye cevapladı. Melek, "Yakının olduğu için mi?" diye sordu. Adam, "Hayır." deyince, melek, "Peki, ona bir iyilik borcun mu var?" diye sordu. Adam yine, "Hayır." dedi. Melek, "O hâlde ona niye gidiyorsun?" diye sorunca adam, "Ben onu, izzet ve celâl sahibi Allah için seviyorum da ondan."” diye cevap verdi. Bunun üzerine melek şöyle dedi: "Ben, o kişiyi Allah için sevmenden dolayı, izzet ve celâl sahibi Allah"ın da seni sevdiğini (bildirmek üzere) Allah"ın (cc) (gönderdiği) bir elçisiyim.” 1
“Güzel davranışlarda dünyevî bir karşılık beklemeden, sadece Allah rızasını gözetmek.” mânâsına gelen hasbîlik, zor ve sıkıntılı durumlarda Allah"ın kendisine yardımcı olarak kâfi geleceğini bilmek, bu bilinçle gösterilen sabır karşılığında Allah"ın ecrini ummak demektir. Başka bir ifadeyle “hasbîlik”, her türlü şahsî çıkar ve menfaatten uzak durulması, her işin, gönüllü olarak ve yalnız Allah için, O"nun hoşnutluğunun elde edilmesi için yapılmasıdır. Buna göre gerçek anlamda hasbî olan bir mümin, Allah için en büyük fedakârlığı göstermeye hazırdır. Müminin Allah yolunda feda edebileceği en kıymetli varlığı şüphesiz ki canıdır. Hz. Âişe"nin yeğeni olan Urve b. Zübeyr"in, zorlu Tebük günü şiddetli sıcağa rağmen Allah Resûlu"nün talimatı üzerine hiç tereddüt etmeden Şam"a doğru yola çıkan müminlere “hisbe ehli”2 demesi bundandır. Bu yüzdendir ki Hz. Ömer, şehidi, “canını Allah yolunda feda eden kimse (ihtesebe)” olarak tanımlamıştır.3
Sırf Allah Teâlâ"nın rızasını gözeten ve O"nun hoşnut olduğu amellere yönelen bir Müslüman, çevresine şirin görünme kaygısı taşımaz. Hatta bazı insanlar hoşlanmasa da o, Allah"ın hoşnutluğunu esas alır. Bu durumda Cenâb-ı Hak elbette onu zor durumda bırakmaz. Nitekim Peygamber Efendimiz, "Kim (bir konuda) insanlar kendisine buğzetse dahi, (o konuda) Allah"ın rızasını ararsa, Allah da insanların vereceği sıkıntıdan onu