Reklam ve rant kaygısı taşıyan hayırların, sözde hayır sahibine mânevî açıdan neler kaybettireceğini açıklamaya gerek yoktur. Şu hâlde gerçekten iyilik yapmak isteyen birisi, bunu hiç kimseye duyurmadan yapmanın yollarını pekâlâ bulabilir. Tıpkı ensardan bazı hayırsever Müslümanların Medine"de Peygamber"in rahle-i tedrisinde eğitim gören Suffe ashâbı için bahçelerinden topladıkları hurmaları getirip Mescid-i Nebî"nin duvarına asmaları22 örneğinde olduğu gibi, Allah rızası için muhtaçlara yardım etmek isteyenler, topluma ifşa etmeden bunu yapmanın yollarını aramalıdır. Elbette açık da olsa gizli de olsa yapılan hayırların karşılığı Allah katındadır.23 Hasbî olmak, her şeyden önce içten olmayı gerektirdiğine göre ticarî veya siyasî gayelerle, dünyevî amaçlarla yapılan hayırların Allah nezdinde bir değerinin olmayacağı açıktır. İyi niyetli bazı hayırseverlerin, yaptıkları hayırları, reklam amacı taşımaksızın topluma duyurmasında ise, iyiliğe teşvik edici bir unsur olması bakımından bir sakınca olmadığını da burada belirtmekte yarar vardır.
Müslüman"ın yerine getirdiği ibadetlerin Allah nezdinde bir değer ifade etmesi, bir başka deyişle “sevabı hak etmesi” elbette hasbî olmasına bağlıdır. Hasbîlik, ibadetlerimizin veya ahlâkî davranışlarımızın yanında duygularımızda da esas almamız gereken bir tutumdur. Zaten hasbî olma duygusuna sahip bir mümin, her fırsatta Allah"ın hoşnutluğunu elde etmek için fırsat kollar. Allah"ın sevgisini kazanmayı temel gaye edindiğinden ve sergilediği güzel davranışlar sırf “Allah için” olduğundan, iman onun için bir huzur kaynağı olur. Bu yüzdendir ki, Allah"ın adını anarak isteyen kimseye vermeyi Müslümanlara tavsiye eden Sevgili Resûlü,24 “Kim Allah için sever, Allah için nefret eder, Allah için verir, Allah için (bir kötülüğe) engel olursa, imanını kemale erdirmiş olur.” 25 buyurmuştur. O hâlde verdiğinde de vermediğinde de sadece Rabbin rızasını gözetenler, olgun bir imana sahip olabilecek; mümin, sevgisini de nefretini de Allah"ın rızasına göre şekillendirdiğinde inancın lezzetini tadabilecektir.26 Bu nedenle hasbî olanlar, insanları severken dünyevî bir menfaat veya karşılık beklemezler. Zira Nebî"nin (sav) ifadesiyle: “İman, bir kişiyi soylu biri olmasa dahi sadece Allah için sevebilmektir.” Mümin bunu yapabildiği takdirde tıpkı sıcak bir yaz gününde susuz kalmış kişinin suya hasret olması gibi iman sevgisini kalbinde hisseder.27 Onlar, bu tutumlarının karşılığı olarak dünyadayken elde ettikleri imanın lezzeti yanında âhirette de peygamberler ve şehitlerle birlikte olacaklardır. Efendimiz (sav) bu kimselerden şöyle bahseder: