hayâ ediyoruz.” demişlerdi. Bunun üzerine Resûl-i Ekrem şöyle açıklamıştı sözlerini: “Bu, sizin anladığınız gibi değildir! Allah"tan hakkıyla hayâ etmek, baş ve başta bulunan organlarla, karın ve karnın içine aldığı organları (her türlü günah ve haramdan) korumak, ölümü ve (toprak altında) çürümeyi daima hatırlamaktır. Âhireti arzu eden, dünyanın süsünü terk eder. Kim bu şekilde davranırsa Allah"tan gereği gibi hayâ etmiş olur.” 15
Başkalarından utanan, tepkilerinden çekindiği için onların hoşlanmadığı söz ve fiilleri yapmaktan rahatsızlık duyan insanın aynı şekilde Allah"a karşı da hayâ göstermesi, rızasını kaybetmekten korktuğu için O"nun sevmediği amelleri terk etmesini gerektirir. İhsan üzere, yani Allah"ı görüyormuşçasına hareket ederek Allah"ın kendisini an be an gördüğü bilinciyle16 yaşayan kulun Allah"tan hayâ etmesi, onun her zaman ve mekânda takva sahibi bir mümin17 olmasını sağlar ki, Rahmân"ın, kullarından talebi de budur. Nitekim, “Ey Âdemoğulları! Size avret yerlerinizi örtecek giysi ve süslenecek elbise verdik. Takva elbisesi var ya, işte o daha hayırlıdır.” 18 âyetindeki “takva elbisesi” tabiriyle “hayâ”nın kastedildiği belirtilmiştir.19
Allah Resûlü, hayânın bütünüyle hayır olduğunu vurgulamıştır.20 Ancak insanın sorumluluklarını yerine getirmesini engelleyen, onu hakkını elde etmekten alıkoyan ve iyilik yapmaktan uzaklaştıran utanma hissi, İslâm dinindeki hayâ anlayışıyla bağdaşmaz. Zira böylesine utangaç olmak kişinin kendisine zarar verir, onu güzel ve hayırlı amelleri işlemekten mahrum kılar. Kişiyi âciz bırakan bu hâl, aslında hayâ değil çekingenliktir.
Hz. Peygamber"in güzide ashâbı, edep ve hayânın en güzel örneklerini vererek bu hususta sonraki nesillere yol göstermişlerdir. Hayâ, onları dinin emirlerini yerine getirmekten alıkoymamış, hayırlı amellerden uzaklaştırmamıştır. Onlar, özellikle dini öğrenme konusunda büyük gayret sarf etmişler, en mahrem konularda dahi erkeğiyle kadınıyla Resûlullah"a danışmaktan geri durmamışlardır. Örneğin bir gün Allah Resûlü"ne hizmetiyle meşhur olan Enes b. Mâlik"in annesi Ümmü Süleym, Resûlullah"ın yanına gelerek, “Ey Allah"ın Resûlü! Şüphesiz Allah haktan hayâ etmez. İhtilam olan bir kadının gusletmesi gerekir mi?” 21 diye sormuştur. Allah Resûlü de hanımları sorularından dolayı ayıplamamış, mahrem konuları ayrıntılı bir şekilde cevaplamaktan da çekinmemiştir. Hanımlarla ilgili meselelerde bazen Hz. Âişe"den yardım almış, sonuçta, danışılan her meseleyi münasip bir şekilde aydınlatmıştır. Bir defasında Muâz b. Cebel"in halasının kızı olan ve kadınların sözcüsü anlamında “hatîbetü"n-nisâ” lakabıyla anılan