müjdelemiştir. Zira onun haber verdiği üzere, hiçbir gölgenin bulunmadığı kıyamet gününde Allah"ın kendi arşının gölgesine alacağı yedi sınıf insandan biri, mevki sahibi güzel bir kadının beraber olma isteğine/gayri meşru davetine, “Ben Allah"tan korkarım.” diyerek yaklaşmayan kişidir.40 Burada dikkat çeken husus, iffetin, kişinin Allah"ın rızasına ulaşmak amacıyla, iradesini kullanarak ulaşabileceği bir meziyet olduğudur. Başka seçeneği olmadığı için iffetli davranış sergileyen kişinin bu davranışı da güzel olmakla birlikte, İslâmî gelenekte “erdemli” kabul edilmemiştir. “Ameller, ancak niyetlere göredir.” 41 Dolayısıyla iffetli olmak, kişinin Rabbinin rızasını kazanmak adına bilinçli olarak, gayret sarf edilerek elde edilen bir vasıf olduğunda anlamlı ve değerlidir. Böyle olduğunda iffetin kişiyi Rabbinin rızasına eriştireceği aşikârdır. Nitekim zühd konusundaki rivayetleriyle meşhur olmuş güvenilir âlimlerden Ahmed b. Ebu"l-Havârî, ilk sûfîlerden sayılan hocası Ebû Süleyman ed-Dârânî"ye, “Muhabbet ehli Allah"ın sevgisini ne ile kazandı?” diye sorduğunda gelen yanıt kısa ve net olmuştur: “İffetle ve kanaatkârlıkla.”42
Asırlardır İslâm geleneğinde yüce bir ahlâkî değer olarak yerini koruyan iffet erdemi, diğer ahlâkî ilkeler gibi kaybolmaya yüz tutmuş gibidir. Kültürümüzde yaygın olarak kullanılan “Afife” ve “İffet” gibi manidar isimlere ise artık hiç rastlanmamaktadır. Zira bireysel özgürlük adına sınır tanımayan ve bütün değerleri hiçe sayan çağcıl zihniyet, kuralsız ve ölçüsüz yaşamaya müsaade etmeyen iffeti dışlamayı öngörmektedir. Halbuki bu şekilde yaşamak kişiyi özgürleştirmez, bilakis nefsinin kölesi olarak yaşamaya mahkûm eder. Nefsinin istekleri doğrultusunda yaşayan insanı durduracak hiçbir şey yoktur. Geçici hazlarla tatmin olamayacağı için mutluluğu bir orada bir burada arayarak geçer bütün hayatı. Ahlâkî ve ruhî bakımdan çöküntüye uğrayan, iç huzuru yakalayamayan bu kişi, toplumun bekasını da tehlikeye sokar. Bu tür kişilerden meydana gelen bir toplumun sağlıklı olamayacağı da açıktır. Zira herkesin sınırsızca kendi çıkarları peşinde koştuğu bir ortamda hak, adalet, hoşgörü, güven ve dayanışma gibi toplumu ayakta tutacak temel ilkelerden bahsedilemez. Allah Resûlü, “Allah bir toplumun bekasını ve gelişmesini dilerse onları hoşgörü ve iffetle rızıklandırır.” 43 sözüyle bu gerçeği ortaya koymaktadır.
İslâm ahlâkında “iffetli olmak” bizâtihi özgürleşmek olarak görülmüştür. Çünkü iffet, nefsinin baskılarından kurtulan kişinin şahsiyetli bir kişilik kazanmasını ifade eder. Ona sağlıklı ve huzurlu, özgür ve