Peygamberimizin âlim sahâbîsi Ukbe b. Âmir el-Cühenî... Allah"ın Kitabı"na aşinalığı ile tanınan, eliyle yazdığı bir “mushaf”ı ardından yadigâr bırakan kıymetli insan... Anlı şanlı bir şair idi Ukbe. Çok güzel konuşur, sözleri ile dinleyenleri derinden etkilerdi.1 Bir gün merakla Resûl-i Ekrem"e sordu: “Ey Allah"ın Resûlü, kurtuluşun yolu nedir?” Dostunu tanıyan Allah Resûlü, ona özel olsa da asırlar boyunca inananların kulağında çınlayacak bir cevap verdi: “Diline sahip ol, (fitne zamanında) evinden çıkma, günahların için de gözyaşı dök.” 2
Yeryüzünde halife sıfatıyla yaratılan ilk insana, eşyanın isimleri bizzat Allah tarafından öğretilmiş3 ve insanı yaratan Rabbi, ona konuşma yeteneğini bahşetmişti.4 Hz. Âdem"in yaratılışına anlam veremeyen meleklere karşı Hz. Âdem, Rabbinden öğrendiği bu isimleri esas alarak konuşmuş5 ve böylece insanın üstünlüğü ortaya konulmuştu. Hz. Âdem"in konuşması, onun kadrini ve değerini artırırken şeytanın Rabbine karşı isyan ve itiraz yüklü konuşması ise onu alçaltıp Allah"ın rahmetinden uzaklaştırmıştı. Zaten insanı yücelten sadece konuşabilmesi değil, konuşmasının hakikat ve güzelliklerle dolu olmasıydı.
İman edenlere Yüce Allah tarafından doğru sözlü olmaları emredilmiştir.6 Ebû Zer (ra), Resûlullah"ın (sav) kendisine emrettiği hususlardan birisinin de, “acı bile olsa (söylemek zoruna da gitse) doğruyu söylemesi” olduğunu anlatmaktadır.7 Nitekim insanlara güzel söz söylemek, bir zamanlar kulların Allah"a verdikleri sözler arasında yer alırdı.8 İncitmeden, zarif ve anlamlı konuşmak kadar iyiliği emredip kötülüğü önlemeye çalışmak da güzel sözler kapsamında değerlendirilmiştir.9 Şu hâlde güzel söz söylemek, daima insanların hoşuna giden şeyleri söylemek değildir. Hoşlarına gitmese de doğruyu ve gerçeği yansıtan cümlelerle insanları uyarmak, güzel sözlü olmak demektir. Nitekim Hz. Peygamber"in beyanına göre, “En faziletli cihad, zalim yönetici karşısında (söylenen) doğru sözdür.” 10 Ama doğru söz söylemenin yani hakkı konuşmanın, doğru ve nitelikli bir üslubunun da olması gerekmektedir. Unutulmamalıdır ki Hz. Musa ile Hz. Harun"dan, Firavun gibi tanrılık iddia eden bir kral karşısında bile yumuşak bir dille hakikati anlatmaları istenmiştir.11