Hz. Peygamber ile bir arada yaşayan sahâbîler, istedikleri zaman gidip ona soru sorabiliyorlardı. Ancak o dönemde İslâm"ı kabul eden herkes, Peygamber"in yakın ashâbı kadar şanslı değildi. Hicretin dokuzuncu senesinde, kabilesinden on kişilik bir heyetle Medine"ye gelip Müslüman olan Vâbisa b. Ma"bed el-Esedî de bunlardan biriydi.1 O, Medine"nin yerlisi değildi ve Peygamber Efendimizden İslâm ile ilgili gerekli hususları öğrenip memleketine geri dönecekti. Medine"de kalacağı süre zarfında sorumluluklarını, nelerin sevap nelerin günah olduğunu öğrenip dönmek istiyordu. Bu amaçla, doğru Resûlullah"a gitti. Ne var ki, Hz. Peygamber"in etrafında oldukça kalabalık bir cemaat vardı. Ancak Vâbisa kararlıydı. Oradakileri kızdırmak pahasına da olsa, kalabalığı yararak ilerlemeye ve "yanı başında olmaktan en çok mutluluk duyacağım insan" diyerek niteleyeceği Sevgililer Sevgilisi"ne yaklaşmaya çalıştı. Vâbisa"nın bu telaşını takip eden Nebî (sav), “Yaklaş ey Vâbisa! Yaklaş ey Vâbisa!” dedi. Bunun üzerine dizi dizine değecek kadar yakınına gelen Vâbisa henüz sorusunu sormadan Allah Resûlü şöyle buyurdu: “Bana iyilik ve kötülüğün (sevap ve günahın) ne olduğunu sormaya mı geldin?” “Evet” dedi Vâbisa. Elleriyle Vâbisa"nın göğsüne dokunan Resûl-i Ekrem (sav):“Kendine danış ey Vâbisa! İyilik, gönlü huzura kavuşturan ve içe sinen şeydir; kötülük ise, insanlar sana fetva verseler (onaylasalar) bile, gönlü(nü) huzursuz eden ve iç(in)de bir kuşku bırakan şeydir.” 2 buyurdu.
Aynı soruyu on sekizinde İslâm"la şereflenen ve Allah"ın Resûlü"ne daha fazla soru sorup daha çok şey öğrenmek amacıyla bir yılını Medine"de geçiren Nevvâs b. Sem"ân da sormuştu. Onun aldığı cevap da Vâbisa"nınkinden pek farklı değildi: “İyilik, güzel ahlâktır; kötülük ise, vicdanını rahatsız eden ve insanların bilmesini istemediğin şeydir.” 3
İlk İslâm toplumunun iyilik ve kötülük gibi evrensel nitelikli kavramlardan ve bunların içeriğinden habersiz oldukları düşünülemez. Ancak onlar İslâm"la birlikte bu kavramların uhrevî boyutuyla tanışmışlar, iyinin "sevap", kötünün ise "günah" olduğunu öğrenmişlerdi. Aslında bulûğ