İnsanın vesveseye maruz kaldığı durumlardan biri de yiyeceklerdir. Bazı sahâbîler, Resûlullah"a gelerek, “Ey Allah"ın Resûlü! Bazı kimseler bize et getiriyor. Onların bu hayvanları keserken Allah"ın ismini anıp anmadıklarını (besmele çekip çekmediklerini) bilmiyoruz.” derler. Resûlullah da, “Bismillah deyin ve onu yiyin.” buyurur.49 Hadis, söz konusu vesveseli kişilerin gönüllerindeki gizli hareketin mubah işleri yapmalarına engel olacak düzeye ulaştığını bildirmektedir. Dolayısıyla böyle bir vesvese karşısında esas olan Müslüman"ın hüsn-i zan beslemesidir. Hatta Yezid b. Kunâfe, Hıristiyanların yemeklerinin yenilip yenilemeyeceğini sorduğunda Peygamber Efendimiz (sav), “Herhangi bir yemekten dolayı kalbine şüphe girmesin.” buyurarak yemesine izin vermiştir.50 Kur"ân-ı Kerîm"de Ehl-i kitabın kestiklerinin yenilebileceğini açıkça ifade eden, “Bugün size temiz ve hoş şeyler helâl kılındı. Kendilerine kitap verilenlerin yiyecekleri size helâl, sizin yiyecekleriniz de onlara helâldir.” 51 âyeti de bu konuda herhangi bir şüpheye mahal bırakmamaktadır.
Aslında aşırılığa ve hastalık denecek dereceye varmaması şartıyla vesvesenin, kişide merak duygusu uyandırıp araştırmaya sevk etmesi ve böylece imanını taklitten tahkike çıkartması bakımından kişiyi olumlu yönde etkilediği söylenebilir. Çünkü şeytan, insan karşısında çok güçlü bir varlık değildir. Nitekim Kur"ân-ı Kerîm"de şeytanın hilesinin zayıf olduğu,52 özellikle iman edenler ve Allah"a güvenenler üzerinde hiçbir otoritesinin bulunmadığı ifade edildikten sonra, onun gücünün ancak kendisini dost edinenler ve Allah"a ortak koşanlar üzerinde bir etkisi olabileceği belirtilmiştir.53 Hadislerde de vesvesenin etkisinin zayıf olduğuna dikkat çekilir. Hz. Peygamber"e bir kişi gelerek, “İçimize öyle kötü düşünceler doğuyor ki onları dile getirip konuşmak yanıp kül olmaktan daha beter geliyor.” dediğinde Resûlullah (sav), “Allâhü ekber, Allâhü ekber, Allâhü ekber! Şeytanın hilesini vesveseye çeviren Allah"a hamdolsun.” buyurmuştur.54 Şeytanın hilesi, kalbe önce hatıra olarak gelir sonra sırasıyla meyil, azim ve kasta dönüşür. Meyilde eylem yokken azim ve kasıtta iradenin devreye girmesi söz konusudur. Kişi, iradesini kullanarak bu vesveseyi azim ve kasta, ardından da eyleme dönüştürünce sorumlu olmaktadır. İrade devreye girmezse ve düşünce sadece vesvese düzeyinde kalırsa sorumluluk söz konusu değildir.
İnsanın, arzu ve iradesi dışında, içinden geçirdiği kötü şeylerin (hadîsü"n-nefs) hükmü yoktur; tıpkı kişinin içinden geçirdiği zina iftirasının (kazfin) iftira olmadığı; bir erkek, hanımını içinden boşasa bile